6 Ağustos 2012 Pazartesi

En Hızlı Bizim Kahvedekiler Yüzer

      Bir süredir Londra Olimpiyatları devam ediyor malumunuz. 'Türkiye olimpiyatlara kötü başladı' diye bir söylem herkesin dilinde. Neden? Cevabı basit henüz madalya alamadık ( ben bu yazıyı yazarken güreşten bir bronz madalya kazanmıştı Türkiye). Ancak kazanabilecek birkaç kişi dışında madalya alamayan diğer sporcuların neden insanları şaşırttığını anlayamadım. Beni en çok şaşırtansa olimpiyatlara 6. defa katılan, kendi serisinde 1. olmasına rağmen elenmekten kurtulamayan Derya Büyükuncu'yla ilgili yazılıp çizilenler oldu.



      Aslında sadece sosyal ağlarda değil, gün içinde karşılaştığım bazı insanlar da benzer şeyleri söylüyorlardı.' Efendim 33. olmuş elenmiş, 6 kere gitmiş te ne olmuş' gibilerinden. Yahu ben bu insanları anlamakta güçlük çekiyorum. Sanki adam ' ne olur beni gönderin yarışmak istiyorum' diye yalvarıyor. Efendim olay şu ki olimpiyatlara Derya Büyükuncu gidiyor çünkü ondan daha iyi yüzen biri şu an Türkiye'de yok. Kaldı ki kendisi birçok başarıya imza atmış bir yüzücüdür. Kariyerine göz gezdirmek isteyenler buradan bakabilirler. http://tr.wikipedia.org/wiki/Derya_B%C3%BCy%C3%BCkuncu . Bir de 'ben yüzsem daha iyi yüzerdim' deme gafletine düşen insancıklar var ağlasam mı gülsem mi bilemiyorum. Hal böyleyken böyle, insanlara zihin ve fikir açıklığı diliyorum. İsterseniz konuyu Nihat Doğan'ın konuyu özetleyen konuşmasıyla tamamlayalım. Sevgiler.

http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/83105/nihat-dogandan-derya-buyukuncu-analizi

     














         





14 Haziran 2012 Perşembe

Kadın Soğumuş mu?

      Evet şimdi iki olayın üzerinden geçicez. Birincisi, şu sıralar gündemden hafifçe düşen Kürtaj tartışmaları. Kadınlara mı saldırı, insanlara mı belli değil. Kimilerine göre gündem değiştirme çabası. Bence hepsi birden. İlaveten iktidarın: ' Benim istediğim şekilde yaşayacaksınız' sözünün üzerine vurgu yapması. En trajikomik açıklama başbakandan :' Her kürtaj bir Uludere'dir '. Siyasi yetersizlik mi askeri becerisizlik mi? Ne desen ne anlatsan karşındakine göre, onun anlayabildiği kadar. Kadın örgütleri ayaklanıyor. Çok da iyi yapıyorlar ama yoldan geçen kadının ' başbakan doğru söylüyor, kürtaj cinayettir' sözleri ironi yaratıyor. Ağlamalı mı gülmeli mi bilemedim. Buyrun sağlık bakanından son inciler.

      Sağlık Bakanı Recep Akdağ "gerekmedikçe kürtaj yapılmaması" için çalışmaları bu ay içerisinde Bakanlar Kurulu'na yetiştirmeyi planladıklarını söyledi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de, kürtaj ve sezaryen  konusunda akıl ve bilim ne diyorsa onun uygulanacağını ifade etti.

Haberin kaynağı ve devamı: http://www.cnnturk.com/2012/turkiye/05/30/kurtaj.yasasi.haziranda/663039.0/index.html

      İkincisi ve midemi fena halde bulandıran. Erkek hegemonyasının doruk noktasına ulaştığı ve sapıklığın sınırlarını zorlayan. Mısır'da yasalaşması teklif edilen(adına ne koyacağımı bilemedğim) şey: Kadın öldükten 6 saat içerisinde cinsel ilişkiye girilebilir. Bu şeyi yasalaştırmayı düşünüyorlar. Yorumu size bırakıyorum.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Deprem Yakında Mı?

      17 Ağustos 1999 tarihinde, merkezi Gölcük olan bir deprem meydana gelmişti. O günlerde herkes yaşanan bu felaketi ve sonuçlarını konuşuyordu. Resmi raporlara göre 17.500 kişi hayatını kaybederken 24.000 kişi de yaralanmıştı. 300.000'e yakın konut ve yaklaşık 40.000 iş yeri hasar görmüştü.  Resmi olmayan kaynaklardan gelen bilgiler ise çok daha vahimdi: 50.000 ölü 100.000 civarında yaralı.

     O günlerde hangi kanalı açsanız bir deprem bilimci karşınıza çıkıyordu. Uzunca bir süre deprem üzerine yayınlar yapıldı. Binlerce yazı yazıldı (çoğu depremin sonuçlarıyla ilgili). Her artçıl sarsıntıda ya da herhangi bir depremde bu yayınlar canlandı ancak insanlar ilgisini kaybetmeye başladıkça ve buna bağlı olarak reytingler düşünce, deprembilimciler de ekranlardan kayboldular.

     Resimdeki beyefendiyi sanırım çoğunuz tanıyorsunuz. Yine de yazalım, kendisi Kandilli Rasathanesi eski müdürü Prof.Dr.Ahmet Mete IŞIKARA, bazılarınız Deprem Dede olarak ta biliyor olabilirsiniz. Geçenlerde CNN Turk'ün internet sitesinde bir haber okudum. Pek de iç açıcı şeyler söylememiş. 2014 yılı marmara için riskli diyor ve gerekçelerini anlatıyor. Habere ulaşabileceğiniz link yazının sonunda olacak. Ondan önce bu yazıyı yazmamın asıl nedenine geçelim.

     An itibariyle Gölcük depreminin üzerinden neredeyse 13 yıl geçti. Peki geçen bu 13 yılda insanlar neler yaptılar? Ne gibi önlemler alındı? Kaç bina yıkılıp yerine kaç adet sağlıklı bina yapıldı? Hükümetin bazı çalışmaları var bu konuda ama ne kadar yeterli tartışılır! Bu gün İstanbul'da olacak 7 ve üzeri şiddette bir depremin sonuçlarını hayal etmek bile insanın içini sıkıyor. Ahmet bey anlatıyor, bilgilendiriyor ve uyarıyor ama alınan önlem yok gibi. Deprem olup bittikten ve binlerce  insan öldükten sonra çıkıp birşeyler anlatmanın da manası kalmayacak. Gerçi haber kanalları epey para kazanırlar.

     Sözümüzü tutalım, işte haberin linki: http://www.cnnturk.com/2012/guncel/05/09/istanbul.icin.riskli.yil.2014/660363.0/index.html .  Sonuçta bir deprem olacak! Ama ne zaman ve kaç şiddetinde? Sağlıcakla kalın ve önlemlerinizi alın.

24 Nisan 2012 Salı

Tekel.Net

      TTNET'in sitesinde 'Adil Kullanım Uygulaması' adı altında verilen bilgiye göre, internet kullanıcılarının, aylık kullanım hakları söylendiği gibi sınırsız değil. Hani reklamlarda bağırıyorlar ya 'sınırsız internet' diye. İşte o sınırsız internet biraz sınırlı. Özetle şöyle diyor TTNET; ' Hangi internet paketini kullanırsanız kullanın, kullandığınız paketin kotası dolduğunda internet hızınız 1 mbps'ye düşer ve o ay bitene kadar bu hızda kalır. Yeni ay geldiğinde hızınız eski haline geri döner'. Duyurunun tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz:  http://www.ttnet.com.tr/web/243-1609-1-1/tur/destek/destek_-_bilgi_bankasi_-_bunlari_biliyor_musunuz_/adil_kullanim_uygulamasi/

      Bilindiği üzere Türkiye, internetin en pahalı olduğu ülkelerden biri. Fiyatlarla ilgili birçok araştırmaya ve rapora internet üzerinden ulaşmak mümkün. Benim sinirlerimi bozan şey, bu ülkedeki birçok şey gibi internetin de tekelleşmiş olması. Bir ay önce 60 lira ödediğim internete bu ay 63.50 lira ödüyorum. Herhangi bir Avrupa ülkesinde bu fiyata 3 kat daha hızlı internet ve sınırsız kota satın almak mümkün. Bir de adil kullanım adı altında getirdikleri düzenlemeyle, zaten pahalı ve yavaş olan internet daha da yavaşlamış durumda. İşin kötü yanı da tekelleşmiş olan TTNET'e karşı yapılabilecek pek birşey yok gibi. İşte size faydalı olabilecek bir link daha: http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=564898 .

   

17 Nisan 2012 Salı

Nostradamus'un Kayıp Kitabı

      Hepimiz, hayatımızın bir bölümünde onun adını duymuşuzdur. İnsanı hayretler içerisinde bırakan öngörüleri ve şiirsel anlatım tarzı hepimizin bir dönem ilgisini çekmiştir.  Michel de Nostredame 2 Temmuz 1566 tarihinde öldüğünde arkasında binlerce soru işareti bırakmıştı. Bu gün, ölümünün üzerinden yaklaşık 450 yıl geçmesine rağmen  insanları şaşırtmaya devam ediyor.



      Onun yazdıkları üzerine düşündüğünüzde bir an sanki olacak bütün büyük olayları biliyormuş hissine kapılıyorsunuz. Bilindiği üzere insanlar birşeyler bulmak için baktıklarında, hiç olmayan şeyleri gördüklerini söyleyebilirler. Bu tür örnekler çok fazladır. Peki Nostradamus'un kehanetleri gerçekleşiyor mu? Yoksa bazı insanlar gerçekleşen olayları bu kehanetlerle mi ilişkilendiriyorlar? Birkaç örnek verelim ve anlamaya çalışalım.

       Fransa kralı II.Henri'nin ölümüyle ilgili;

      Genç aslan yaşlı olana üstün gelecek
      Hem de savaş alanındaki tek bir çarpışmada
      Altın bir kafesin içinden gözlerini çıkartacak
      İki yara bir olacak ve o zalimce bir ölümü tadacak

      Kral II.Henri, kızının düğün kutlamaları sırasında, İskoç muhafız alayı komutanı Montgomery kontu Gabriel ile mızraklı dövüş esnasında, Gabriel'in mızrağını indirmekte gecikmesi üzerine yaralanır. Mızrak kralın altın miğferinin tel siperliğini deler ve kırılan iki parçası kralın kafasına saplanır. İkisinin de kalkanında aslan işlemesi vardır ve Gabriel kral Henri'den 6 yaş kadar küçüktür. Bu olayın ardından kral Henri 10 gün acılar çeker ve sonunda ölür.

      Kehaneti yorumlayanlara göre bu tamamen açık bir kehanettir ve Nostradamus geleceği kesin bir şekilde görmeyi başarmıştır. Nostradamus'un yaptığı öngörülerden biri de Hitler ile ilgilidir;

       Açlıktan deliye dönen canavarlar nehirleri aşacaklar,
       Savaş alanının büyük kısmı Hister’e karşı olacak,
       Lideri demirden bir kafes içinde sürükleyecekler
      Almanya’nın çocuğu hiçbir yasayı dinlemediği zaman.

     Nostradamus'un bu dizelerde bahsettiği kişinin Hitler olduğu düşünülmektedir. Nitekim, bütün dörtlük onunla birebir örtüşmektedir. İlginç olan bir diğer nokta da, Hitler'in çocukluğunu geçirdiği Danube Nehri'nin Latince adı Hister'dir.
    
     Bu tip örnekleri çoğaltmak mümkün. Hepsinde sizi içine çeken mısralar buluyorsunuz. Nostradamus, kehanetlerini yazarken onları şifreli olarak anlatmayı seçmiştir ve bu o dönem için gereklidir. Çünkü o yıllarda kilisenin insanlar üzerindeki baskısı büyüktür ve gelecekten bahsetmek tehlikelidir. Yine de, o dönem için anlaşılması güç olan kehanetler, geçen yıllarla beraber anlaşılır bir hal almaya başlamıştır.

     Artık esas konuya geçebiliriz sanırım. 1994 yılında Roma'da bulunan bir kütüphanede, Nostradamus'a ait olduğu düşünülen bir kitap bulunmuş. Kütüphane kayıtlarında, yazarın adı Nostradamus olarak kaydedilmiş. Kitap, Dünya'nın sonunun nasıl geleceği de içinde olmak üzere birçok kehaneti içermekte. İşte bu kitapla ilgili yapılmış bir belgesel ilgimi çekti. İyi seyirler dilerim.






    
       

10 Nisan 2012 Salı

Civciv Yumurtadan Çıktığına Pişman

      Sabah saatlerinde bir haber okudum ve sizinle paylaşmak istedim. Çoğumuzun sağlıklı olduğunu düşündüğü için tükettiği tavuklar aslında doğal yollarla büyümüş tavuklar değiller. Haberin devamını okudukça midem kalktı, üzüldüm, sinirlendim, sövdüm ama değişen birşey yok. yapabileceğim tek şey haberi sizinle paylaşmak.



      Vatan Gazetesi'nden Mine Şenocaklı'nın, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakultesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr.Yavuz Dizdar ile yaptığı röportajın bir bölümü aşağıda. Buyrun kararı siz verin.

- Biz ne korkunç insanlar olduk böyle?

Maalesef biz korkunç bir ırkız. Bakın, tarım ilacını sonuçta kim tavsiye ediyor? Ziraat mühendisi... Bakıyorsunuz ziraat mühendislerinin büyük kısmı, aynı zamanda tarım ilacı bayiliği yapıyor. Duydum ve inanamadım, tarım ilacı satarken çiftçiye, “Kendin için mi kullanacaksın, yoksa satacağın ürün için mi?” diye soruyorlarmış. Böyle insafsızca bir durum var. Aynı anda bayii olan birisi tarım ilacı satışını kontrol edebiliyorsa eğer, tüketimini nasıl denetler? Adam kendi satışını mı baltalayacak? Oradan bir sıkıntı çıkıyor. İkincisi, tarım ilaçlarının amaç dışı kullanımı var. Bu tavuklarda büyütme amaçlı kullanılan antibiyotik gibi bir durum. Böyle bir şeyi bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Yumurtadan çıkar çıkmaz civcive antibiyotik vermeye başlıyorlar. Bizim üreticimiz inşallah bu konuda bir düzenleme yapacak, umutluyum. BESD-BİR, “Elimizden geleni yapacağız” dedi. Fakat antibiyotiğin bu şekilde kullanımı kim tarafından akıl edildiyse, bunu Amerikan Akademileri bile anlamış değil... Siz civcive antibiyotiği verirseniz, civcivin bağırsak sisteminin gelişmesini önlüyorsunuz. Normalde yediğimiz besinlerin önemli bir bölümü bağırsak metabolizmasında kullanılıyor çünkü. Dolayısıyla enerji tüketimi azalıyor. Siz bu civcivi güneşe de çıkartmazsanız, kemikleri de sağlıksız gelişeceği için sadece et yapıyor...

- Hiç anlayamadım hocam...

Aksi takdirde güneşe çıkartırsanız civciv sağlıklı gelişeceği için kemik de yapıyor. Ama kemik yapsın istenmiyor, sadece et yapsın isteniyor. O zaman oradan da tasarrufa gidiyorsunuz, hayvan sonunda patates tarlasında yatan patates gibi hiçbir şekilde kaçamayan, olduğu yerde büyüyen bir hayvan oluyor. Bunu kesimde çalışan bir arkadaşımız anlattı, “Zavallı hayvancağızı yerden alırken kemiklerinin elinizin altında kırıldığını hissediyorsunuz. Kaçamıyor zaten. Bıraksanız da hareket edemiyor” diyor. Çünkü hiçbir şekilde enerji harcamayacak ve et yapacak şekilde yetiştiriliyorlar. Düşünebiliyor musunuz 1.7 kilo yemle 1 kilo tavuk elde ediyorlar. Böyle bir dönüşüm var mı dünyada?

- Tavukların nasıl bir eziyetle yetiştirildiğini biliyordum, bu yüzden de asla yemem, ama bu kadarını bilmiyordum. Para kazanacağız diye nasıl bu kadar vicdansız olabiliyoruz?

Haklısınız, son derece vicdansızlık bu. Bir yandan da baktığımızda bunu yapanlar inançlı insanlar...

Kaynak: Gazetevatan.com

      Röportaj hayli uzun ve içinde değerli bilgiler var. Şayet tamamını okumak isterseniz bu linkten ulaşabilirsiniz: http://arsiv2.gazetevatan.com/arama.asp?kelime=tavuk .

      Bütün bunları okuduktan sonra pek iştahım kalmadı. Yazacak dermanım da...Herkese sevgiler.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Maya Kehaneti ve Dünya'nın Manyetik Kutupları

      Çoğunuz Mayalar'ın kehaneti ile ilgili bazı şeyler duymuşsunuzdur. Belki konuyu en ince detayları ile bilenler de olabilir. Yine de ilgimi çeken bir teoriyi paylaşmak istedim.

      Öncelikle Maya kehaneti ne diyordu onu bir hatırlayalım. Aslına bakarsanız yazıyla anlatılmış bir kehanet ortada yok. Mayalar'ın, artık herkes tarafından bilinen bir takvimleri vardı ve bu takvim, bizim takvimimize göre 2012 yılının 21 Aralık tarihinde sona eriyor. Mayalar'ın arkalarında bıraktıkları bir diğer ipucu da, eski Maya kentlerinden biri olan Palanque'de bulunan bir mezar taşının kapağındaki şifre. Araştırmacılar, mezar taşının üzerindeki şeritleri simetrik olarak yan yana dizdiklerinde, bir 'jaguar' ve üzerinde bir 'yarasa' sembolü buldular. Kapağın üzerinde bulunan bir başka sembol ise 'Güneş Haçı' idi ve üzerinde delikler bulunuyordu. Bunun ne anlamına geldiğini ya da gelebileceğini anlatabilmek için, Mayalar'ın daha önceden bildikleri ancak bizim yaklaşık iki yüzyıl önce keşfettiğimiz ve yakın tarihte ispatladığımız bilimsel bir gerçeği açıklamamız gerekiyor.



      Dünya, doğası gereği manyetik alana sahip dev bir mıknatıs gibidir ve bu mıknatısın coğrafi kutuplar gibi manyetik kutupları vardır. Ancak manyetik kutuplar yaklaşık 11 derecelik bir açı farklılığı gösterirler. Bunun anlamı, aslında pusulanızın Kuzey yönünü 11 derecelik bir farkla yanlış göstermesidir. Dünya'nın manyetik alanı, yalnızca pusulalarınızın çalışmasını sağlamaz. Manyetik alan, bilim adamlarının manyetosfer adını verdiği ve Dünya'yı boydan boya saran bir manyetik kalkandır. Bu kalkan Dünya'yı zararlı radyoaktif ışınlardan ve göktaşlarından korumaya yardımcı olur. Ancak bilim adamlarına göre bu kalkan sürekli aynı şekilde durmamıştır. Manyetik alanlar ortalama 70.000 yılda bir yer değiştirmektedirler ve bu değişim esnasında Dünya'da büyük felaketler yaşanmaktadır.



      Şimdi Maya kehanetine geri dönelim. Manyetik kutupların yer değiştirdiğini bilen Mayalar, bu değişimleri çağlar diye ayırmışlar. Mayalar'a göre 4 defa manyetik kutuplar yer değiştirmiştir. Mezar kapağındaki 'jaguar' Mayalar'ın mitolojik yazıtlarında 5. çağı (ki bu bizim içinde olduğumuz çağ) 'yarasa' ise ölümü sembolize etmektedir. Güneş Haçı'nın üzerinde deliklerin bulunması ise çoğu insana göre 2012 yılında yaşanacakların Güneş ile ilgili olacağı anlamına gelmekte.

      Özetle şöyle bir teori ortaya atılmış durumda: ' Manyetik kutuplar 2012 yılında yer değiştirecek, Dünya uzaydan gelen kozmik ışıklara ve göktaşlarına karşı savunmasız kalacak ve Güneş kaynaklı bir felaket yaşanacak.

      Yazının sonuna eklenmesi gereken bir bilgi daha var. 2012 yılı sadece Mayalar'ın değil birçok başka medeniyetin de bahsettiği bir tarih olmakla beraber genel kanı Dünya'nın yok olması değil yeni bir çağın başlangıcı doğrultusundadır.

6 Nisan 2012 Cuma

Gelelim Jeotermal Enerjinin Faydalarına

      Yaklaşık 4 yıl önce izlediğim bir belgeselde, tüm enerji ihtiyacımızı karşılayacak, bunu yaparken de doğaya zarar vermeyecek, sonsuz bir enerji kaynağından bahsediliyordu. Bahsettiği enerji türü jeotermal enerjiydi. O zaman için, daha önceden duyduğum ama pek üzerinde durmadığım bir konuydu. Bu yılın başlarında, okuduğum bir dergide yeniden karşıma çıktı, üstelik yeni (benim için yeni) gelişmelerle.



      Jeotermal enerji, yer kabuğunun katmanlarında biriken ısının oluşturduğu, çevresinde ve yer yüzeyinde bulunan sulara oranla daha fazla erimiş mineral ve çeşitli tuzlar içeren sıcak su, buhar ve gazlardan elde edilen enerjidir diyebiliriz. Tabi bir de yer kabuğunun derinliklerinde bulunan sıcak ve kuru kayalar, jeotermal enerji kaynaklarındandır. Jeotermal enerji, sürdürülebilir, ucuz, çevre dostu, tükenmez ve yenilebilir olmasından dolayı çok değerli bir enerji türü.

      Dünya üzerinde, genellikle yüzeye çıkan kaynaklardan faydalanılmakla birlikte, İzlanda, Yeni Zelanda, Amerika Birleşik Devletleri gibi birçok ülkede, yapılan zemin etütlerinin ardından, uygun olan yerlere jeotermal enerji santralleri kurulmuş durumda. Bunlardan bir tane de Türkiye'de bulunuyor. Aydın'da bulunan Germencik Jeotermal Enerji Santrali 2009 yılının Mart ayından beri faal. Yıllık üretimi ise 47.4 MW.


      Genelde yer yüzüne çıkan kaynakların kullanıldığını ve bazı yerlerde sondaj yapıldığını yazmıştık. Dünyanın en prestijli üniversitelerinden biri olan MIT ise 2007 yılında herkesi yakından ilgilendirecek bir buluşa imza atmış. Adamlar dünyanın her yerinde jeotermal enerji üretebilecek bir makineyi icat etmişler. Detayları aşağıdaki linkten öğrenebilirsiniz. Sevgiyle kalın bakalım.

http://www.alternaturk.org/haber11.php

5 Nisan 2012 Perşembe

Evden Simit Getireni Okuldan Atıyorlar

      Bu yazıyı aslında 1 hafta önce yazmayı düşünüyordum ama bu güne kaldı. Geçenler de bir arkadaşımın paylaşımıyla konudan haberdar olmuştum. İsmail Erez Endüstri Meslek Lisesi'nde, kantin fiyatlarının pahalı olmasından dolayı, arkadaşlarıyla beraber evden getirdikleri yiyecekleri paylaşmak yoluyla kantini boykot etmek isteyen Abdülmelik Yalçın okuldan atıldı.

      Abdülmelik Yalçın'ın okuldan atılma gerekçesi ise ilginç: 'Okul müdürlüğünden habersiz basına bilgi vermek ve bildiri dağıtmak'. Her geçen gün ileri demokrasi yöntem ve uygulamalarına tanık olduğumuz Türkiye'de yeni bir örnek oldu Abdülmelik. Olayı uzun uzun yazmak yerine, kendi ağzından dinlemeniz daha iyi olur diye düşünüyorum. Sonra devam edeceğiz ama önce CNN Türk kanalında yayınlanan 5N1K programında neler konuşulmuş bir bakalım.


      Okul müdürü, bazı öğretmenler ve polis engel olmuşlar boykota. Polis mi? Polis'in böyle bir olayda işi nedir? Liseli gençlerin simitlerini yiğip osuruklarıyla öğretmenlerini öldürmesinden mi endişe edilmiş acaba? Burayı anlayamadım açıkçası ama belki bu olayda polisin rolünü anlayabilenler çıkar da bize de açıklar. Abdülmelik'i yürekten kutluyorum. Değerlendirmeyi de size bırakıyorum.

4 Nisan 2012 Çarşamba

İzafiyet Teorisi ve Nötrinolar

      Çoğunuz Albert Einstein'ın ortaya koyduğu İzafiyet Teorisi'ni ( diğer adıyla Özel Görelilik Kuramı'nı) duymuşsunuzdur. Ne demişti Einstein:

 ' Zaman ancak hareketle, cisim hareketle, hareket cisimle vardır. O halde; cisim, hareket ve zamandan birinin diğerine bir önceliği yoktur. Galileo'nun Görelilik Prensibi, zamanla değişmeyen hareketin göreceli olduğunu; mutlak ve tam olarak tanımlanmış bir hareketsiz hâlinin olamayacağını önermekteydi. Galileo'nun ortaya attığı fikre göre; dış gözlemci tarafından hareket ettiği söylenen bir gemi üzerindeki bir kimse geminin hareketsiz olduğunu söyleyebilir'.


      Einstein'a göre, zaman ve uzaklık gözlemciye göre değişebilir. Einstein bu düşüncesiyle Newton'un mutlak uzay-zaman kavramını rafa kaldırmıştır. Tabi bir de ünlü formülünü yazmak gerekir: E=mc². Burada 'E' erg ile ölçülen enerji (1 erg = 10-7 joule), 'm' cismin hareketsiz halindeyken kütlesi (kilogram) ve 'c' ışık hızı (299792458 metre/saniye) nı ifade eder. Einstein'ın İzafiyet Teorisi'ne göre ışıktan daha hızlı hareket eden birşey yoktur.

      Peki ya varsa? Cern'de yapılan büyük deneyi hatırlıyorsunuzdur. Hani şu Big Bang'in minicik bir benzerini yapıp başlangıca dair bilgiler edinmeyi hedefleyen deney. İşte orada bulunan bilim adamlarından bir açıklama geldi. ' Işıktan daha hızlı hareket eden atom altı parçacıkları olabilir' diye.  Eylül 2011'de yapılan açıklamaya göre, Nötrino adı verilen, elektriksel yükü sıfır ve maddelerin içinden neredeyse hiç etkileşimde bulunmadan geçen parçacıkların, 730 km'lik mesafeyi ışık hızından 60 nanosaniye hızlı katettikleri saptanmıştı. Sonuçları defalarca test ettiklerini söyleyen bilim adamları kesinliğinin teyit edilmesi için Amerika ve Japonya'dan onay beklediklerini açıklamışlardı.



      Bu sonuçlar fizik çevrelerinde heyecan yaratırken olaya çekimser yaklaşanlar da vardı. Nitekim geçen günlerde Cern'den yeni bir açıklama yapıldı ve 'deneyin sonuçlarının ölçüm hatasına dayandığı kanısı oluşmaya başlandı' denildi. Buna rağmen kesin bir ifade de kullanılmış değil. Yani olay hala belirsizliğini koruyor. Mayıs ayında yapılacak yeni ölçümlerin ardından belki de Einstein'ın yanıldığı ispatlanmış olacak. Bekleyelim bakalım.


3 Nisan 2012 Salı

Güneş'in Kötü İkizi Nemesis

      Başlığı görüp 'Güneş'in ikizi mi olur' demeyin. Olur. Hem de çok güzel olur. Hatta Güneş sistemindeki yıldızların yaklaşık %60'ından fazlası çift yıldızdır. Ama bizim anlatacağımız şey yıldızların ikizleri, üçüzleri değil. Çok merak edenler olursa onu da araştırıp yazabiliriz elbette.

      Şimdi şöyle bir gerçek var; Dünya'da, periyodik aralıklarla büyük felaketler olmakta. Örneğin dinazorları yok eden göktaşı gibi. Bir abimiz çıkıp şöyle diyor: 'Diğer bir çok yıldızın olduğu gibi güneşin de bir ikizi var ve bu ikizin adı Nemesis. Nemesis her 26 milyon yılda bir Güneş'imizin çok yakınından geçiyor ve bu olduğunda büyük felaketleri de beraberinde getiriyor'. Bunu söyleyen abimizin adı: Richard Müller.


      İşte bu şirin şey bizim Güneş'imiz. Ne kadar da tatlı gözüküyor değil mi? Gerçi biraz sıcak(yüzey sıcaklığı 5500 °C ). Neyse konumuza dönelim. Richard Müller'e göre Güneşin , daha sönük, küçük ve kahverengi bir cüce kardeşi var.


      Bu da Kahverengi Cüce'nin temsili resmi. İşte şimdi bu cüce gezegen, Müller'e göre 26 milyon yıllık bir döngüde Güneş'imizin çok yakınından geçiyor ve yoluna devam ediyor. Bunu yaparken de bazı göktaşlarının yörüngelerinden çıkıp Dünya ve diğer gezegenlere çarpmasına neden oluyor. İşte bu yüzden de ona kötü ikiz diyorlar. Bir çok bilim adamı Nemesis'i gözlemleyebilmeyi dört gözle beklemekte. Bol şanslar diyelim.

      Bu arada, İngilizce'si iyi olanlar History Channel'da yayınlamış bir belgeseli izleyebilirler. Mümkün olursa ileride Türkçe alt yazılı halini de koymak istediğimizi sözlerimize ekleyelim. İngilizce belgeselin ilk partı aşağıdaki linkte.

http://www.youtube.com/watch?v=72mdxdUg9to

Tarihi Bükmek: Arkeolojik Bulgular ve Dünya Dışı Yaşam Üzerine

      Uzun yıllardan beri dünya dışı varlıklarla ilgili birçok haber yapıldı. Bu yeni bir konu değil. Ancak çoğu insan, daha içeriğine bile bakmadan yapılan araştırmaları elinin tersiyle bir köşeye itmeyi seçmiştir. Son yıllardaysa iş biraz farklı. Yeni jenerasyon, çağın getirdiği iletişim kolaylıklarının da etkisiyle bu tür konuları daha yakından takip etme fırsatına sahip. Geçenlerde bir arkadaşımın Facebook üzerinden paylaştığı bir video, benim bu konu hakkındaki bilgilerimi gözden geçirmeme neden oldu. Yazmaya devam etmeden önce bu videoyu sizinle paylaşmak istedim.



      İşte bu o video. Avrupa Bilim Konferansı'nda , arkeologların bulgularından yola çıkarak hazırlanmış. Dikkatle izlediğinizde farklı materyallere işlenmiş, çoğu birbirini andıran figürleri göreceksiniz. Birçok parça, daha önce de defalarca gördüğümüz UFO figürlerini içeriyor. Tarihi kalıntılar, bundan yaklaşık 60 yıl kadar önce Meksika' da bulunan bir kabilede ortaya çıkmış. Bazı parçaları takı ve dekorasyon için kullanmışlar.


      Mısır'da bulunan  Abydios Tapınağı'nda duvara işlenmiş motiflerden bir bölüm. Helikopteri ve uçağı andıran motifler göze çarpıyor.




      Yukarıdaki fotoğraf  Mısır'da bulunan Kush altın madeni ocaklarındaki bir tapınaktan. Dikkatli baktığınızda sağ taraftaki figürlerden birinin bir rokete çok benzediğini göreceksiniz.


      Mastabas'ta bulunan Ptahhotbe'nin mezarının duvara çizilmiş resminde görünen, insanlardan bariz olarak farklı bir varlık. Ne olduğu hakkında bir bilgi yok. Bunun gibi binlerce örnek vermek mümkün. İşin ilginci bunların büyük bir çoğu antik zamanlardan kalma olacaktır. Peki insanlar bu figürleri neden işlemişlerdir? Birbirleriyle büyük benzerlikler gösteren çizimler ya da oyulmuş taşlar! Hem de dünyanın her yerinde bulunan kalıntılarda büyük benzerlikler var.

      İnternette bu konuyla ilgili birçok yazı, video, belge,resim vs mevcut. Ben konuyu araştırırken (bildiklerimin üzerine ekleme yaparken) History Channel'ın hazırladığı ve Türkçe alt yazıya sahip şu belgeseli buldum. İlginizi çekeceğini düşünüyorum. İyi seyirler.







    

1 Nisan 2012 Pazar

2012 Yılında Gösterime Girecek Bazı Filmler

     Neredeyse her gün bir film izlediğimden olsa gerek 2012 yılında vizyona girecek filmleri merak ederek bir araştırma yaptım. Bu sene de bir çok heyecan verici film gösterimde olacak. Kenara not aldıklarımı paylaşmak istiyorum. Bunu yaparken de tek gereksiz filmle başlamak istiyorum.  Huzurlarınızda: 'Titanic 3D'.




      Bu gemiden ne istiyorlar anlamış değilim. Gemi batalı tam yüz yıl oldu. Geçen süre zarfında 4 defa filmi çekilmişti zaten. 'Bir de 5. filmi çekelim 3D olsun da tam batsın' mı diyorlar ne diyorlar, ne yapıyorlar anlamış değilim. Tabi hastaları vardır. Bıkmadan usanmadan izlerler. 4 boyutlusu çıksın 15 defa da onu izlerler. Neyse efendim, özetle en gereksiz ve saçma iş bu olmuş 2012 filmleri arasında. Çok konuşmayalım devam edelim. İkinci filmimiz gelsin: 'Intouchables'.


  

      Fransız yapımı komedi/dram. Türkiye' de gösterim tarihi 11 Mayıs 2012 olmasına rağmen internette birçok kaynaktan izleyebilirsiniz. İMDB de 8.0 puan almayı başarmış ve söylenenlere göre Fransa' da tüm zamanların en çok izlenen filmi olmuş durumda. İtiraf etmem gerekiyor ki ben de bu filmi izledim ve gerçekten çok beğendim. Tek tek oyuncular hakkında yorum yapmak biraz zor olacak gibi çünkü filmdeki her oyuncu iyi performansa sahip. Bu arada filmin gerçek hayat hikayesi olduğunu belirtelim. Üçüncü film: 'The Hobbit: An Unexpected Journey'.
    
      İşte bu uzun zamandır izlemeyi en çok istediğim ve çıkması için sabırsızlandığım film. Bir Tolkien hayranı olarak yaklaşık 15 yıl önce kitabını bitirmiştim. Umarım film kitaba bağlı kalınarak çekiliyordur da Yüzüklerin Efendisi'nde bazı yerlerde yaşadığımız hayal kırıklıklarını yaşamayız.
Bir sonraki filmimize geçmenin vakti. Dördüncü film: 'Snow White and the Huntsman'.



    İzlediğim fragmanlar arasında en çok ilgimi çekenlerden biri oldu bu. Bir çocuk hikayesinin destansı anlatımına şahit olacağız gibi görünüyor. Filmde en çok merak ettiğim şeylerden biri de Kristen Stewart'ın oyunculuğu. Gösterime girdiği anda izlemeyi düşündüğüm filmlerden biri.

    Sanırım bu günlük bu kadar yeter. İyi seyirler bükücü adayları :))                                  

Müziği Bükmek: Dubstep

      Ülkemizde son yıllarda daha çok tanınmaya başlayan, ingiliz 'garage' tayfasının metamorfoz geçirmesiyle ortaya çıkan müzik diyelim. Daha sonra bu tanımı açma sözünü de verip önce bir örneğimize bakalım.


      Yukarıdaki örnek size biraz fikir vermiştir. Peki Dubstep nedir? Özetle anlatalım o halde. Dubstep 90' ların ortaları ve 2000'in başı gibi, UK Garage jenerasyonunun, yaptıkları müzikte istediklerini bulamadıkları ve yeni birşeylere ihtiyaç duydukları için (yukarıda da belirttiğimiz üzere) metamorfoz geçirmesiyle ortaya çıkan iki farklı türden biri. Diğer tür uzunca bir süre Dubstep ile aynı şey gibi anılan Grime'dir. Ancak biz burada ondan bahsetmeyi düşünmüyoruz.

     Dubstep'in nereden çıktığını açıkladıktan sonra, bu bizim ülkemizde yeni ama yaklaşık 20 yıllık geçmişi olan müziğin temelinde ne olduğuna bakalım. Kimilerine göre Dubstep bir müzik türü değildir. Bana sorarsanız buna kesin bir cevap vermek zor. İçinde jungle, dub, reggae, techno, house vs ihtiva eden bir müzikler bütünlüğü diyebiliriz sanırım. Örneğin;



      Ülkemizde yavaş yavaş tanınmaya başlandığını daha önce söylemiştik. Belki daha sonra bu yazıyı editleyip bu ülkede Dubstep ile uğraşan bazı isimleri buraya ekleyebiliriz. Şimdilik tavsiyem zaman zaman ülkemize gelen, bu işin ağa babalarını dinlemenizden yana. Eğer ilginizi çektiyse Babylon'da bazılarını dinleme şansına sahipsiniz.

http://www.facebook.com/events/290323884361819/ detayları bağlantı adresinde bulabilirsiniz.


31 Mart 2012 Cumartesi

Sistemi Bükmek

İşte bu benim ilk fikir bükme girişimim olarak kayıtlara geçsin. Hedefimiz ise Kapitalizm...







      Videonun başrol oyuncusu Jacque Fresco,  kendi kendini eğitmiş bir fütürist, endüstriyel tasarımcı, toplum mühendisi, yazar, mucit ve  konferansçıdır. Hayatı boyunca daha iyi bir dünya düzeni tasarlamaya çalışmış, ortaya koyduğu fikirler milyonlarca insan tarafından takdir edilmiştir.

     Venüs Projesi, Jacque Fresco'nun en önemli çalışmasıdır. Kısaca özetlemek gerekirse Fresco, kapitalizm yerine kaynak bazlı yeni bir sistem modeli geliştirmiştir. Sistemin birçok eksiklikleri olmakla beraber, birçok insana göre Venüs Projesi gelecekte insanların içinde bulunacakları hayatın tasarımıdır. Jacque Fresco'ya göre, dünyada her insana yetecek kadar doğal kaynak vardır ve bu doğal kaynaklar tüm insanlar arasında eşit dağıtılmalıdır. Bir konuşmasında şöyle söylemiştir:

"2. Dünya Savaşının başında ABD'nin elinde 600 kadar birinci sınıf savaş uçağı vardı. Bir sene içinde, 90,000 den fazla uçak yapılarak bu eksikliğin üstesinden gelindi. 2. Dünya Savaşının başında soru şuydu: Savaş için gereken donanımı üretmemizi sağlayacak yeterince finansal kaynağımız var mı? Cevap: Hayır'dı. Ne yeterince para ne de yeterince altın vardı; Ancak gereğinden fazla doğal kaynak vardı. Varolan kaynaklar sayesinde savaşı kazanmaya yetecek yüksek üretim ve etkinlik sağlandı. Maalesef bu sadece savaş zamanlarında dikkate alınıyor."



    Yukarıdaki video  Charlie Chaplin'in yönettiği ve başrolü Paulette Goddard ile paylaştığı 'The Great Dictator' filminden. Çok iyi bir final ve çok iyi bir kara mizah. Üzerine daha fazla konuşmaya gerek yok. Amacım fikirleri bükerken az laf çok iş sistemiyle çalışmak.Bu yüzden bir diğerine geçmenin zamanı geldi diye düşünüyorum.


      1990 yılında oscar kazanmış bir kısa film. Christoph Lauenstein ve Wolfgang Lauenstein kardeşler tarafından çekilen filmde, 5 kişinin boşlukta duran bir platform üzerindeki denge oyunu ele alınmış. Bütün sistemi minimalist bir yaklaşımla mükemmel özetlemişler.


     
      Evet millet Fikrettin fikirleri büker, fazla konuşmaz, gereksiz yorum yapmaz. Büküm büküm bükülmüş fikirler sizinle olsun.

Neden Güldünüz?

Uzun zamandır elim gidiyor yazamıyordum ama bunu yazmam lazım çünkü acayip komik bir şey oldu. Aslında trajikomik. Geçen gün sayın başbakan ...