19 Aralık 2017 Salı

Neden Güldünüz?

Uzun zamandır elim gidiyor yazamıyordum ama bunu yazmam lazım çünkü acayip komik bir şey oldu. Aslında trajikomik. Geçen gün sayın başbakan meclisteki konuşmasında şöyle bir cümle kullandı. "Ülkemiz Avrupa'da tarımda bir numara". Sonra gülüşmeler olunca sayın başbakan "evet niye güldünüz" diye sitemde bulunuyor. Şimdi neden gülündüğünü dilim döndüğünce anlatayım istiyorum. Tabi öncelikle videoyu paylaşalım.



Efendim şimdi yukarıda dediğimiz ve elbette sayın başbakanın da isteği üzerine neden insanlar gülüyorlar açıklayalım. Çoğunuzun malumu Hollanda ile bir kriz yaşamıştık (sahi ne oldu o kriz neyse konuya dönelim) hani bakan kovulmuştu falan da bir şeyler olmuştu. Ben de olayları anladığım kadarıyla anlatmaya çalışmıştım. İşte o Hollanda mesela (hani şu Konya'dan küçük olan, tükürsek boğarız falan ülkesi) geçen sene 100 milyar doların üzerinde ihracat yapmış. Bir numara olan sevgili ülkemin ihracatı ise 18 milyar dolar. Peki ithalat/ihracat  oranları nasıl? Holanda'nın tarım ithalatı yaklaşık 75 milyar dolar. 100 - 75! Epey bir artı anlayacağınız. Türkiye ise 2016 verilerine göre 700 milyon dolar artıda. 


Mesela Fransa'yı ele alalım. 2013 yılı verilerine göre ihracatı 16.4 milyar € ithalatı ise 12.1  milyar €. Anlayacağınız 3.7 milyar €  kardalar. İspanya'ya bakalım mesela. İhracat 25.4 milyar € ithalatı ise 19.6 milyar €  yaklaşık 5 milyar € artıdalar. Yani bu üç ülkenin gelir gider dengesi hayli iyi benim güzel ülkemden. 



Tabi başka verilerden de bahsetmek lazım. Sadece bununla gülmek yakışık almaz. Mesela neredeyse dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyoruz. Bu da haliyle çiftçilerin gelir gider dengesini çok olumsuz etkilemekte. Tarımla uğraşan insan sayısı, tarım arazilerinin büyüklüğü ve bunlara oranla yapılan üretimde de epey gerilerdeyiz. Tabi bütün bu olumsuzlukların sonucu olarak da saman ithal eden bir ülke konumuna gelmiş bulunuyoruz. Şu an ülkemiz ihracatçı durumda sayılamayacak bir noktaya gelmiş durumda. Hal böyle olunca da  "1 numarayız" deyince gülüyorlar haliyle sayın başbakanım. 






17 Mart 2017 Cuma

Bayraklar ve Portakallar

Yine klasik olacak ama uzun bir süredir yazamadığım için gerçekten üzüntü duyuyorum. Öyle çok yazılacak şey birikti ki bu süre içerisinde hangi biriyle başlayacağımı şaşırdım bu yüzden gündemi en çok meşgul eden konudan devam edelim istedim.

Efendim malumunuz bir Hollanda krizi aldı başını gidiyor. Kesilip suyu sıkılan portakallar, yakılan bayraklar, tırmanan gerilim. Şimdi çok şey var söylenecek de önce şu iki soruyu soralım : Fenike portakalından ve Fransa bayrağından ne istediniz? Bunlar cevabını en çok merak ettiğim sorular. Neyse esas olaya gelelim. Yani Hollanda ile yaşanan ve yaşanmakta olan krize.

Neden çıktı kriz? Bakanlarımızın yurt dışında referandum için evet propagandası yapma isteklerinin birer birer geri çevrilmesi ve son olarak da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın sınır dışı edilmesiyle kriz patlak verdi hatırlarsanız. Bu bardağı taşıran son damla oldu iktidar partisi için. Aldılar bayrağı yürüyorlar birkaç gündür. Bir sürü söylem var. Benim en çok dikkatimi çekenler şunlar: "Faşist Hollanda" , "Nazi Kırıntıları", "İnsan hakları hiçe sayıldı". Haliyle milli duyguları ağır basan bazı çevrelerde etki yarattı bu söylemler ve canım portakallar mundar oldu.

Peki durum tam olarak böyle mi? Yani yaşanan süreçte, tamamen masum olan bakanlarımız faşist Nazi kırıntısı Hollanda'nın zulmüne mi uğradılar? Bunu anlamak için de diplomasinin nasıl işlediğine bakmak gerekir. Bu yüzden konuya hakim olan ve yaşananları açıkça dile getiren birinden alıntı yapmayı daha doğru buluyorum.

"1) Hollanda ile yaşadığımız gerçekten tarihe geçecek çok büyük bir kriz. Ülkeye sokulmamış ve sınır dışı edilmiş bakanlar var.

2) Öncelikle diplomaside diplomatik haklar aslında özünde nezaket prensibi üzerine kurulmuştur. Uygulayıcı ev sahibi ülkedir, güvenlik gerekçesi ile bu hakları askıya alabilir. Sınır kontrolü, seyahat güvencesi de dolayısıyla ev sahibinin tasarrufundadır. Eldeki kırmızı pasaportlar genel uygulama olarak sınırdan geçisi ve ev sahibi ülkedeki serbest seyahati sağlar ancak misafirlerin kamusal alanda 'güvenliği tehdit etme' olasılığı ev sahibinin bu hakları askıya alması ile sonuçlanabilir. Yani kırmızı pasaport otomatikman her türlü giriş, geçiş ve çıkış hakkı vermez, bunlar ev sahibi izin verdiği için gerçekleşir. Temsilciler konuk ülke topraklarıdır, oraya giden yollar ev sahibinindir. Genellikle de izin verildiği için biz geçişin 'otomatik' gerçekleştiğini varsayarız.

3) Türk Dışişleri Bakanı Hollanda'ya Türkiye'yi temsilen diplomatik bir görüşme yapmak üzere gitmemektedir. Kendisini karşılayan, görüşeceği hiçbir Hollandalı yetkili bulunmamaktadır. Kendisi bir devlet meselesi için değil partisi adına seçim konuşması yapmaya gitmektedir. (Bunu devletin uçağı ile ve anayasada açıkça yasaklanmış olmasına rağmen bir yurt dışı temsilciliğimizde yapmak istemesi de Hollanda'nın değil Türkiye'nin meselesidir.)

4) Toplantı yasağını koyan Rotterdam mahalli yönetimidir. Başkanın adı Ahmed Aboutaleb çok sevilen Müslüman bir yerel politikacıdır. Kendisi toplantının içeriği ve katılımcı sayısı konusunda kendisine defalarca çelişkili ve yanlış bilgi verilmesinden dolayı Dışişleri Bakanı'na sonuçta "burada seçim kampanyası yapmanızı uygun bulmuyoruz" demiştir. Diplomatik dilde bu nazikçe "gelmeyin" demektir. "Çatlasanız da patlasınız da geleceğim" demek elinizdeki kırmızı pasaportun ancak nezaket temelleri üzerinden işlediğini unutmak anlamına gelmektedir. Aynı şeyi, "ülkemize gelmenizi arzu etmiyoruz" dediği birinin kırmızı pasaportla gelmeye kalkması durumunda Türkiye de yapardı.

5) Hollanda bu meseleyi bu kadar büyütmeyebilirdi ve Dışişleri Bakanı'nın Rotterdam'a gitmesine izin verip meselenin sadece yukarıda parantezde belirttiğim bir ihlalden ibaret kalmasını sağlayabilirdi. Bunu yapmamayı tercih etti.

6) Türkiye'de onbinlerce kişinin pasaportuna el konmuşken, yenisini çıkartmalarına izin verilmezken, binlerce kişi iddianameleri henüz hazırlanmamışken aylardır hapiste tutulurken, bunların arasında uluslararası kuruluşların üyesi gazeteci ve yazarlar da varken bunun ülkemizin uluslararası saygınlık ve kabulüne bir etki etmeyeceğini düşünmek imkansızdır. Diplomasi karşılıklılık, saygınlık ve nezaketle doğrudan ilişkilidir, haklar daha sonra gelir.

7)Literatürüne baktığımızda başarılı diplomasinin "diz çöktürmek," "tükürdüğünü yalatmak," "bir koymak on almak" değil "diyalogun sürekli kılınması" olduğunu görürüz. Bir dışişleri bakanı hem kendi vatandaşlarının hem de ev sahibi ülkedeki soydaşlarının yaşam kalitesi adına diplomatik diyalogu sürdürmekle yükümlüdür.

8) Bakanların Hollanda'da gördükleri muamele hepimizi rencide etmiştir. Diplomasi doğal bir yetenekten ziyade öğrenilmesi gereken ince bir zanaattir. Öğrenilmemesi durumunda henüz doğmamış nesilleri bile tehlikeye atacak durumları, davranış kalıplarını ve zorbalıkları tetikleyecek koşullar oluşacaktır."

Doç. Dr. Cemile Akça ATAÇ

Yukarıdaki açıklamanın gayet güzel ve anlaşılır bir dille yapılmış olduğunu düşünüyorum. Peki bu kadar basit ve açık olan bu mesele neden bu denli büyümekte ya da büyütülmektedir? Onu da ben mi söyleyeceğim biraz da siz düşünün.


Dip Not: Aile Bakanlığı 2016 faaliyet raporu açıklanmış. Tutturulan tek hedef 81 ilde mevlit okutmak olmuş.



Neden Güldünüz?

Uzun zamandır elim gidiyor yazamıyordum ama bunu yazmam lazım çünkü acayip komik bir şey oldu. Aslında trajikomik. Geçen gün sayın başbakan ...