tag:blogger.com,1999:blog-77633323763091658312024-03-21T17:36:50.278-07:00Son Fikir BükücüMagushttp://www.blogger.com/profile/06679327907574168070noreply@blogger.comBlogger26125tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-80132989684608772512017-12-19T06:51:00.000-08:002018-06-27T03:31:34.965-07:00Neden Güldünüz?Uzun zamandır elim gidiyor yazamıyordum ama bunu yazmam lazım çünkü acayip komik bir şey oldu. Aslında trajikomik. Geçen gün sayın başbakan meclisteki konuşmasında şöyle bir cümle kullandı. "Ülkemiz Avrupa'da tarımda bir numara". Sonra gülüşmeler olunca sayın başbakan "evet niye güldünüz" diye sitemde bulunuyor. Şimdi neden gülündüğünü dilim döndüğünce anlatayım istiyorum. Tabi öncelikle videoyu paylaşalım.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/-L0jkpiLiMM/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/-L0jkpiLiMM?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Efendim şimdi yukarıda dediğimiz ve elbette sayın başbakanın da isteği üzerine neden insanlar gülüyorlar açıklayalım. Çoğunuzun malumu Hollanda ile bir kriz yaşamıştık (sahi ne oldu o kriz neyse konuya dönelim) hani bakan kovulmuştu falan da bir şeyler olmuştu. Ben de olayları anladığım kadarıyla anlatmaya çalışmıştım. İşte o Hollanda mesela (hani şu Konya'dan küçük olan, tükürsek boğarız falan ülkesi) geçen sene 100 milyar doların üzerinde ihracat yapmış. Bir numara olan sevgili ülkemin ihracatı ise 18 milyar dolar. Peki ithalat/ihracat oranları nasıl? Holanda'nın tarım ithalatı yaklaşık 75 milyar dolar. 100 - 75! Epey bir artı anlayacağınız. Türkiye ise 2016 verilerine göre 700 milyon dolar artıda. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Mesela Fransa'yı ele alalım. 2013 yılı verilerine göre ihracatı 16.4 milyar € ithalatı ise 12.1 milyar €. Anlayacağınız 3.7 milyar € kardalar. İspanya'ya bakalım mesela. İhracat 25.4 milyar € ithalatı ise 19.6 milyar € yaklaşık 5 milyar € artıdalar. Yani bu üç ülkenin gelir gider dengesi hayli iyi benim güzel ülkemden. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Tabi başka verilerden de bahsetmek lazım. Sadece bununla gülmek yakışık almaz. Mesela neredeyse dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyoruz. Bu da haliyle çiftçilerin gelir gider dengesini çok olumsuz etkilemekte. Tarımla uğraşan insan sayısı, tarım arazilerinin büyüklüğü ve bunlara oranla yapılan üretimde de epey gerilerdeyiz. Tabi bütün bu olumsuzlukların sonucu olarak da saman ithal eden bir ülke konumuna gelmiş bulunuyoruz. Şu an ülkemiz ihracatçı durumda sayılamayacak bir noktaya gelmiş durumda. Hal böyle olunca da "1 numarayız" deyince gülüyorlar haliyle sayın başbakanım. </span><br />
<br />
<br />
<br />
<span style="background-color: white; font-family: "arial" , sans-serif; font-size: x-small;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-family: "arial" , sans-serif; font-size: x-small;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-family: "arial" , sans-serif; font-size: x-small;"><br /></span>Magushttp://www.blogger.com/profile/06679327907574168070noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-87547922896431070212017-03-17T11:25:00.001-07:002018-06-27T03:31:45.324-07:00Bayraklar ve PortakallarYine klasik olacak ama uzun bir süredir yazamadığım için gerçekten üzüntü duyuyorum. Öyle çok yazılacak şey birikti ki bu süre içerisinde hangi biriyle başlayacağımı şaşırdım bu yüzden gündemi en çok meşgul eden konudan devam edelim istedim.<br />
<br />
<div>
Efendim malumunuz bir Hollanda krizi aldı başını gidiyor. Kesilip suyu sıkılan portakallar, yakılan bayraklar, tırmanan gerilim. Şimdi çok şey var söylenecek de önce şu iki soruyu soralım : Fenike portakalından ve Fransa bayrağından ne istediniz? Bunlar cevabını en çok merak ettiğim sorular. Neyse esas olaya gelelim. Yani Hollanda ile yaşanan ve yaşanmakta olan krize.<br />
<br />
Neden çıktı kriz? Bakanlarımızın yurt dışında referandum için evet propagandası yapma isteklerinin birer birer geri çevrilmesi ve son olarak da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın sınır dışı edilmesiyle kriz patlak verdi hatırlarsanız. Bu bardağı taşıran son damla oldu iktidar partisi için. Aldılar bayrağı yürüyorlar birkaç gündür. Bir sürü söylem var. Benim en çok dikkatimi çekenler şunlar: "Faşist Hollanda" , "Nazi Kırıntıları", "İnsan hakları hiçe sayıldı". Haliyle milli duyguları ağır basan bazı çevrelerde etki yarattı bu söylemler ve canım portakallar mundar oldu.<br />
<br />
Peki durum tam olarak böyle mi? Yani yaşanan süreçte, tamamen masum olan bakanlarımız faşist Nazi kırıntısı Hollanda'nın zulmüne mi uğradılar? Bunu anlamak için de diplomasinin nasıl işlediğine bakmak gerekir. Bu yüzden konuya hakim olan ve yaşananları açıkça dile getiren birinden alıntı yapmayı daha doğru buluyorum.<br />
<br />
"1) Hollanda ile yaşadığımız gerçekten tarihe geçecek çok büyük bir kriz. Ülkeye sokulmamış ve sınır dışı edilmiş bakanlar var.<br />
<br />
2) Öncelikle diplomaside diplomatik haklar aslında özünde nezaket prensibi üzerine kurulmuştur. Uygulayıcı ev sahibi ülkedir, güvenlik gerekçesi ile bu hakları askıya alabilir. Sınır kontrolü, seyahat güvencesi de dolayısıyla ev sahibinin tasarrufundadır. Eldeki kırmızı pasaportlar genel uygulama olarak sınırdan geçisi ve ev sahibi ülkedeki serbest seyahati sağlar ancak misafirlerin kamusal alanda 'güvenliği tehdit etme' olasılığı ev sahibinin bu hakları askıya alması ile sonuçlanabilir. Yani kırmızı pasaport otomatikman her türlü giriş, geçiş ve çıkış hakkı vermez, bunlar ev sahibi izin verdiği için gerçekleşir. Temsilciler konuk ülke topraklarıdır, oraya giden yollar ev sahibinindir. Genellikle de izin verildiği için biz geçişin 'otomatik' gerçekleştiğini varsayarız.<br />
<br />
3) Türk Dışişleri Bakanı Hollanda'ya Türkiye'yi temsilen diplomatik bir görüşme yapmak üzere gitmemektedir. Kendisini karşılayan, görüşeceği hiçbir Hollandalı yetkili bulunmamaktadır. Kendisi bir devlet meselesi için değil partisi adına seçim konuşması yapmaya gitmektedir. (Bunu devletin uçağı ile ve anayasada açıkça yasaklanmış olmasına rağmen bir yurt dışı temsilciliğimizde yapmak istemesi de Hollanda'nın değil Türkiye'nin meselesidir.)<br />
<br />
4) Toplantı yasağını koyan Rotterdam mahalli yönetimidir. Başkanın adı Ahmed Aboutaleb çok sevilen Müslüman bir yerel politikacıdır. Kendisi toplantının içeriği ve katılımcı sayısı konusunda kendisine defalarca çelişkili ve yanlış bilgi verilmesinden dolayı Dışişleri Bakanı'na sonuçta "burada seçim kampanyası yapmanızı uygun bulmuyoruz" demiştir. Diplomatik dilde bu nazikçe "gelmeyin" demektir. "Çatlasanız da patlasınız da geleceğim" demek elinizdeki kırmızı pasaportun ancak nezaket temelleri üzerinden işlediğini unutmak anlamına gelmektedir. Aynı şeyi, "ülkemize gelmenizi arzu etmiyoruz" dediği birinin kırmızı pasaportla gelmeye kalkması durumunda Türkiye de yapardı.<br />
<br />
5) Hollanda bu meseleyi bu kadar büyütmeyebilirdi ve Dışişleri Bakanı'nın Rotterdam'a gitmesine izin verip meselenin sadece yukarıda parantezde belirttiğim bir ihlalden ibaret kalmasını sağlayabilirdi. Bunu yapmamayı tercih etti.<br />
<br />
6) Türkiye'de onbinlerce kişinin pasaportuna el konmuşken, yenisini çıkartmalarına izin verilmezken, binlerce kişi iddianameleri henüz hazırlanmamışken aylardır hapiste tutulurken, bunların arasında uluslararası kuruluşların üyesi gazeteci ve yazarlar da varken bunun ülkemizin uluslararası saygınlık ve kabulüne bir etki etmeyeceğini düşünmek imkansızdır. Diplomasi karşılıklılık, saygınlık ve nezaketle doğrudan ilişkilidir, haklar daha sonra gelir.<br />
<br />
7)Literatürüne baktığımızda başarılı diplomasinin "diz çöktürmek," "tükürdüğünü yalatmak," "bir koymak on almak" değil "diyalogun sürekli kılınması" olduğunu görürüz. Bir dışişleri bakanı hem kendi vatandaşlarının hem de ev sahibi ülkedeki soydaşlarının yaşam kalitesi adına diplomatik diyalogu sürdürmekle yükümlüdür.<br />
<br />
8) Bakanların Hollanda'da gördükleri muamele hepimizi rencide etmiştir. Diplomasi doğal bir yetenekten ziyade öğrenilmesi gereken ince bir zanaattir. Öğrenilmemesi durumunda henüz doğmamış nesilleri bile tehlikeye atacak durumları, davranış kalıplarını ve zorbalıkları tetikleyecek koşullar oluşacaktır."<br />
<br />
Doç. Dr. Cemile Akça ATAÇ<br />
<br />
Yukarıdaki açıklamanın gayet güzel ve anlaşılır bir dille yapılmış olduğunu düşünüyorum. Peki bu kadar basit ve açık olan bu mesele neden bu denli büyümekte ya da büyütülmektedir? Onu da ben mi söyleyeceğim biraz da siz düşünün.<br />
<br />
<br />
Dip Not: Aile Bakanlığı 2016 faaliyet raporu açıklanmış. Tutturulan tek hedef 81 ilde mevlit okutmak olmuş.<br />
<br />
<br />
<br /></div>
Magushttp://www.blogger.com/profile/06679327907574168070noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-86883695155974898192016-02-29T03:41:00.000-08:002016-02-29T03:41:52.337-08:00Bilim Kurgu Gerçek Mi Oluyor?1997 yılında Deepblue isimli bilgisayar, dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov'u yendiğinde tüm dünyada dikkatleri üzerine çekmişti. Bir bilgisayarın, dünyanın en önemli zeka oyunlarından birinde hem de tüm zamanların en iyi satranç oyuncularından birini yenmesi 2000'li yıllara gidilirken teknoloji açısından büyük bir önem taşıyordu. O zamanlar, birçoklarının aklına 1984 yapımı Terminatör filmi gelmiştir. Bilgisayarların kontrolü ele geçirmesi, robotlar, insanlığın sonu gibi senaryoların revaçta olduğu bir dönem 90'ların sonu. Ancak durum hiç de öyle değildi.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZi7ThUXrbbZMDQeqHOVBJdyXW9bKAMSmLYPmNzmOVvc5kXA-4p3fPvGvzKfKDRLfAuD8cp1QruTptlk4yrCyB3ihC_QfXTrU1ppY-Du_iuhHhI84sG4e31MMWXovSPwFmGfAcgCkpCCou/s1600/kasparov-deepblue.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="207" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZi7ThUXrbbZMDQeqHOVBJdyXW9bKAMSmLYPmNzmOVvc5kXA-4p3fPvGvzKfKDRLfAuD8cp1QruTptlk4yrCyB3ihC_QfXTrU1ppY-Du_iuhHhI84sG4e31MMWXovSPwFmGfAcgCkpCCou/s320/kasparov-deepblue.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Deepblue'nun Kasparov karşısında aldığı galibiyet (Kasparov'un insan müdahalesi olduğunu ve durumun şaibeli olduğunu bir tarafa bırakırsak) şüphesiz çok önemliydi ancak felaket senaryolarıyla uyuşmuyordu. Çünkü Deepblue yalnızca satranç oynaması için geliştirilmişti ve yaptığı her hamleyi olası hamleler içerisinden hesaplayarak seçiyordu (saniyede 200 milyon hamle). Yani sahip olduğu bilgilere göre hareket ediyordu Deepblue ve zekaya dayalı hiçbir şey yapmıyordu. İşte asıl eksik olan da buydu.<br />
<br />
1900'lü yılların başlarında edebiyatta yerini almaya başlayan yapay zeka özellikle 70'li yıllardan sonra dev firmalar tarafından daha çok ilgi görmeye başladı. Amaç, bir bilgisayarın zeki canlılar gibi davranmasını sağlayabilmekti( yorum getirme, öğrenme, karar verme). Bu konuda her yıl daha kapsamlı çalışmalar yapılmaya başlandı ve Microsoft, Apple ve özellikle son yıllarda Google gibi şirketler yapay zeka araştırmaları için büyük yatırımlar yapmaya başladılar ve nihayet yakın bir zaman önce tarihi bir olay gerçekleşti. Bir yapay zeka bu güne kadar yapılamayanı başararak Go oyununda, 3 defa Avrupa şampiyonu olan Fan Hui'i hem de 5 maçta da yenmeyi başardı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1KC-c8qoUJO1-ahldo4p-EC6zVnu0lOPVQ4WCQUdyx6n60vtjqRDnOskbxwSO5PKPXN_4wwj0Ft76BaN9c9QqrL1hZ8xtURIQBeduIPgiEnLKMF70etW-ZqjFok04SdBBcqSAKdGPr2Xp/s1600/go-oyunu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1KC-c8qoUJO1-ahldo4p-EC6zVnu0lOPVQ4WCQUdyx6n60vtjqRDnOskbxwSO5PKPXN_4wwj0Ft76BaN9c9QqrL1hZ8xtURIQBeduIPgiEnLKMF70etW-ZqjFok04SdBBcqSAKdGPr2Xp/s320/go-oyunu.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><br /></b></div>
<b>Peki bu neden bu kadar önemli?</b><br />
Yukarıda Deepblue'nun satranç oynamak için yapılmış olduğunu belirtmiştim. Go oyununda zafer kazana AlphaGo yazılımı ise Go oynamak için tasarlanmadı, oyunun nasıl oynandığını genel amaçlı bir algoritmayla öğrendi.<br />
<b><br /></b>
<b>Peki neden Go oyunu?</b><br />
Go oyunu Çin kökenli ve yaklaşık 2500 yıllık bir oyun. Oyunun basit mantığı aslında oynanmasını bir o kadar da zorlaştıran asıl etken. Satrancın aksine taşların belirli ve kısıtlı hamleleri yok. Bu da hamlelerin bilgisayara öğretilmesini imkansızlaştırıyor. Bir Go oyunundaki hamle sayısı, evrendeki atomların sayısından fazla .Stratejik derinliği açısından da satrançtan çok daha zor bir oyun olduğu kabul ediliyor. Öyle ki bir Go oyuncusunun oyun üzerinde gelişimini tamamlaması ömrünün tamamını alabiliyor. Ayrıca bu galibiyetin, bilgisayarların profesyonel bir Go oyuncusuna karşı aldıkları ilk zafer olduğunu ve çok uzun yıllar boyunca böyle bir yazılım için büyük bir ödül verildiğini ancak verilen süre zarfında kimsenin böyle bir yazılımı yapmayı başaramadığından ödülün iptal edildiğini de ekleyelim.<br />
<br />
Not: Artık felaket senaryoları üretmenin tam zamanıdır .)<br />
<br />
<br />Magushttp://www.blogger.com/profile/06679327907574168070noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-49344267628434821582015-11-12T05:05:00.000-08:002015-11-12T05:24:42.557-08:00Demokrasi de la Pompa<span style="font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 19.32px;">"Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar" diyor Platon. Kim bu Platon? Nam-ı diğer eflatun. </span><span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;">Antik klasik Yunan filozofu, matematikçi ve batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisi'nin</span><span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"> kurucusu. Hangi yıllarda yaşamış kendisi? </span><span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;">MÖ 427 - MÖ 347. Peki ne demek istemiş? He işte o kısmı detaylıca anlatmak lazım. Bunun için de yukarıdaki kavramları açıklamak gerek öncelikle.</span><br />
<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"><br /></span>
<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"><b>Demokrasi:</b> </span><span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"> Tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya </span>devlet<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"> politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Hani seçimler falan yapılıyor ya gidip oy kullanıyorsunuz. Sonra sizin oy verdikleriniz de parlamentoya giriyorlar milletvekili olarak ve sözde sizi temsil ediyorlar. İşte şu an kağıt üzerinde işleyen yönetim biçimine verilen ad Demokrasi. </span><br />
<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"><br /></span>
<div>
<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"><b>Oligarşi: </b></span><span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"> K</span><span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;">üçük ve ayrıcalıklı bir grubun iktidarda olduğu yönetim biçimi. Genelde görevlerini kötüye kullananların oluşturduğu tiksinilesi yapı. Diktatörlüğe geçiş aşaması ve benzeri.</span><br />
<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"><b>Demagoji: </b>H</span><span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;">alkın isteklerine, ön yargılarına ve korkularına dayalı olarak yapılan siyaset ve destek arayışıdır.Güçlü bir hitabet ve propaganda yeteneğine bağlı olarak, dindarlık, milliyetçilik ve ırkçılık gibi kavramları kullanarak insanları sömürmek.</span><br />
<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"><b>Demagog: </b>Demagoji yapan insan.</span><br />
<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"><b>Diktatör: </b>"Bütün siyasi yetkileri kendisinde bulunduran kimse" diyor TDK. Bu isim olarak tanımı. Sıfat olarak da "Zorba" diye tanımlanmış.<br /><br />Şimdi bu bilgiler ışığında Platon'un ne dediğini tam olarak anlamak mümkün olacaktır diye düşünüyorum. Peki neden bu kadar detaylı yazdım bunları buraya? Hemen söyleyeyim. Yaklaşık iki hafta önce seçimler yapıldı ve AKP tek başına iktidar oldu. Bir şok etkisi yaşanıyor bazı çevrelerde. Her kafadan bir ses çıkıyor. Yok hile yapıldı, yok baskı vardı vs. Olabilir. Her şey olabilir bunları bilemem. Ama esas neden yukarıda yazıyor aslında. Büyük çoğunluğu cahil olan bir toplumda yaşıyoruz. Okumayan, araştırmayan, dinle uyuşturulmuş, ahlak yoksunu, analitik düşünme yeteneği kalmamış insanların oluşturduğu. </span><span style="font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;">Hep kullandığım bir cümle var; " demokrasi, niteliksiz çoğunluğun nitelikli azınlığı yönetme biçimidir" diye. Değişen bir şey yok. Hiçbir şey de iyileşmeyecek. Yaklaşık 2500 sene önce bir düşünürün akıl ettiğini bu gün bir toplum anlayamıyorsa pek de konuşmaya gerek yok. </span></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-13615604238224930952014-12-17T18:27:00.002-08:002014-12-17T18:27:52.383-08:00Akıl YitimiBütün o saçmalıklarınızdan öyle yoruldum ki artık. Hepinizden. Söylediğiniz her şeyden. Öyle nefret dolu, öyle pislik içindesiniz ki tahammül edemiyorum artık. Kafamı çevirdiğim her yerde, kendisini "bir şey" olarak tanımlayan insanlar görüyorum. Türk, Kürt, Ermeni, Müslüman,Yahudi, AKP'li, CHP'li, kemalist, cemaatçi. Yalnızca insan olamıyorsunuz. Öyle geri zekalısınız ki inandığınız ya da savunduğunuz şeylerin bile ne olduğundan zerre haberiniz yok. Milliyetçi olun, dindar olun, kapitalist olun. Hepsini olun ama sakın insan olmayın. Hepinizin derdi diğerini becermek. Çünkü efendileriniz size bunu emrediyor. Çünkü kendi aklınızı kullanamayacak kadar acizsiniz. Devlet devlet deyip duruyorsunuz. "Devlet nedir?" diye sorsalar vereceğiniz düzgün bir cevabınız bile yok. Devletin sizi nasıl siktiğini, beyninize doldurulan bütün saçmalıkların sizi nasıl uyuşturduğunu göremeyecek kadar körsünüz çünkü.<br />
Öyle aptalsınız ki size ne denirse onu yapıyorsunuz. Sabahın köründe kalkıp eşek gibi çalışmak zorunda olduğunuzu sanıyorsunuz. Üç beş kitap okuyup alim olanlarınız var. Hemen cevap veriyorlar buna "aç mı kalalım". Kalmayın. Sakın aç kalmayın eşek gibi çalışıp vergilerinizi ödeyin. Sonra polis copunu birilerinin götüne sokunca da izleyip mutlu olun. Sakın kendinize ne olduğunuzu sormayın. Sakın "neden bu insanlar devlete baş kaldırıyorlar" diye sormayın. Açın dizi izleyin. Ya da öyle bir şeyler yapın. Sonuçta aptalsınız.<br />
Ya da siz anarşist geçinen süper zekalar. Ne zaman sistemin bu şekilde yıkılamayacağını anlayacaksınız? Ne zaman içinde yaşadığınız sistemin kurallarını idrak edip onu yıkabilmenin gerçek yolunu göreceksiniz? Peki ya siz işçiler. Sefil yaşamlarınızı patronlarınız için feda etmekten ne zaman vazgeçeceksiniz? Daha ne kadar acı çekmeniz gerekiyor? Komünistlere diyecek bir söz bile bulamıyorum artık. Öyle içiniz boşalmış, öyle sıçmış durumdasınız ki acınası olmaktan bile uzaksınız.<br />
Ah insanoğlu nasıl da zavallısın sen. Nasıl aciz ve acınası...<br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-90895758076770727312014-11-29T20:33:00.003-08:002014-11-29T20:51:05.722-08:00Kısa Bir Özet Geçelim Yine epey uzun bir aranın ardından yazmaya fırsat buldum. Esasen daha önceki yazılarımdan farklı olarak kendimle ilgili bir yazı olacak. Öncelikle neden yazdığım yazıların arasında bu kadar zaman farkı olduğunu açıklamakla başlayayım. Bunu yapmak için de biraz gerilere gitmek gerekecek.<br />
İstanbul'da memur bir babanın üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldim (panik yapmayın tüm hikayeyi dinlemeyeceksiniz). Heybeliada çocukluğumun geçtiği yer. Orta öğretimimi ve liseyi bu şirin adada tamamladım. Ardından, biraz da yeni şeyler keşfetmek, kendimi tanıyabilmek ve biraz da özgür olabilmek gibi birkaç farklı amaçla (ayrıca tamamen rastlantısal olarak ) Sakarya Üniversitesi'nde sosyoloji bölümüne kayıt oldum. Çocukluk dönemlerimden beri yakamı bir türlü bırakmayan uyumsuzluk problemi ve okuldan nefret etme huyum haliyle beş buçuk yıllık bir sürecin ardından üniversiteyi terk etmeme neden oldu (aslında biraz daha komplike olabilir). Gerçi bu süreçte bir çok yeni insanla tanışma fırsatı yakaladım. Yığınla kitap okuyup film seyrettim (iki defa kitap yazmaya kalkışıp bitiremediğim de kayıtlara geçebilir). Bir yandan akademik anlamda güzel bir sıçışa imza atarken diğer taraftan zihnimi eğitmeyi elimden geldiğince başardığıma inanıyordum.
Sakarya'da geçirdiğim beş buçuk yılın ardından yaklaşık bin beş yüz lira borçla ve sistem açısından başarısız olarak tanımlanan bir adam olarak Heybeliada'ya geri döndüm. Esasen aklımda hiçbir fikir yoktu (ya da öyle bilinmesi daha iyi). Sanıyorum Sakarya'yı terk ettiğimde 2009 yılının Nisan ayıydı. Bu konuda tam olarak emin değilim ama çok da önemli bir detay sayılmaz. Her neyse! Yaz geldiğinde çalışmam gerekiyordu ve uzun yıllar boyunca, her yaz yaptığım gibi Lady Cafe'de ocakçı, garson, temizlikçi, müdür yardımcı, nargileci gibi birkaç sıfatla çalışmaya başladım.<br />
Sakarya'da geçirdiğim yıllar bana çok şey katmıştı. Hayatımın bu adada, bir çay bahçesinde geçmesine izin vermek gibi bir niyetim yoktu ama ne yapacağıma henüz karar vermemiştim ki tüm hayatımı ve düşünce yapımı tamamen değiştiren bir şey oldu. Ne olduğunu burada yazamayacağım için bu yazıyı okuyacak olan insanlardan şimdiden özür diliyorum ama ileride bu kısmı dolduracağımı da bilmenizi isterim.<br />
2010 Şubat'ında hayatımda ilk defa yaşamın bir şeyler yapmaya değer olduğunu düşünmeye başlamıştım. Evet başlamıştım ama sisteme uyum sağlamak konusundaki problemim, arkamda boktan bir dağ oluşturmuş durumdaydı. Yeni bir başlangıca, her şeyi yeni baştan inşa etmeye ve sıfırdan bir hayat kurmaya ihtiyacım vardı. Bir süre sonra bunu başarmanın bir yolunu bulduğumu düşünmeye başlamıştım. Aldığım karar Avustralya'ya gidip üç yıllık bir eğitimin ardından herhangi bir meslekte ustalaşmak, bu sayede hem eksik olan İngilizcemi geliştirmek, hem ikinci bir ülkenin vatandaşlığını almak hem de iyi bir gelirle hayatıma devam edebilmekti. Tüm hayatı boyunca (neredeyse) hiçbir şey yapmamış bir adam için epey büyük hayallerdi. Geçen iki yılın ardından birikmeyen paramla ve suya düşen hayallerimle baş başa kalmıştım. Elimden gelen hiçbir şey yoktu. Kazandığım para kendi harcamalarıma ancak yetiyordu. Ama pes etmeye de niyetim yoktu. Başıma gelen şey mükemmeldi ve benim bunu korumam gerekiyordu. Sürekli kendime "vazgeçemezsin" demeye başlamıştım. Bir yolunu bulmak zorundaydım. Bu amaçla 2012 yılının sonlarında programlamanın mantığını öğrenebilmek amacıyla "Temel Programlama" kursuna yazıldım. Başlangıçtaki düşüncem mobil uygulama geliştirebilmekti. En azından bu sektörde çalışabileceğimi düşünüyordum. Bu kurs daha bitmeden "C# Programlama Dili" kursuna da yazıldım. Deli gibi ders çalışır olmuştum. Bir işim yoktu ve bu yüzden beş parasızdım. Hafta sonları kursa gidiyordum, hafta içi evde kursta gördüğüm dersleri tekrar ediyor, programlama bilgimi ilerletmeye çalışıyordum. İkinci kurs bittiğinde 2013 Haziranına girmiştik.Tam da bu sıkıntılı dönemde bir dizi için senaryo ekibinde kendime iş buldum. Birkaç aylık süreç sonunda dizi yayın hayatına başlayacakken ve ben de bir yandan yazılımla uğraşıp bir yandan da en azından hayatımı düzene sokmama yarayacak bir kazanç elde edebilmeyi düşünürken (çok fazla detay sonucunda) dizi ekibinden ihraç edildim. İyi şeyler başarabilecek bir diziydi, Firuze adıyla Show TV de yanılmıyorsam dört bölüm oynayıp yayından kaldırıldı. Tuhaf bir şekilde üzülmüştüm ama bu benim paraya olan ihtiyacıma da çözüm getirmiyordu elbette. Devam etmem gereken en az üç kurs daha vardı ama bunları karşılayacak maddi gücüm yoktu. Zaten yaklaşık iki yıldır çalışmadığımdan hiç param yoktu. Ben de mevcut yazılım bilgimle altından kalkabileceğim ve kendi başıma ilerleyebileceğim bir iş yapmaya karar verdim.<br />
Yaklaşık bir ay içerisinde html ve css konularında epey bilgi sahibi oldum. Ardından visual studio ve asp.net geldi. Sonra javascript, jquery derken kendimi web site tasarlarken buldum. Toplamda altı aylık bir sürenin ardından iki kişinin web sitesini hazırlamıştım. Sonra aklıma gerçekten iyi bir fikir geldi ve kendisi bu işte benden ilerde olan çocukluk arkadaşımla bunu paylaştım. Esasen bir süredir de böyle bir şeyin düşüncesi içerisindeydik. Güzel bir fikre sahip olursak bunu hayata geçirmek istiyorduk. Böylelikle benim de inşa etmeye çalıştığım hayat başlayabilecekti.
2014 yılının Mart ayında kendime bir söz verdim. Ne olursa olsun hayal ettiğim şeylere ulaşana kadar durmayacağım. Bu sözü neden o zaman verdiğimi daha sonra anlatacağım. Dediğim gibi güzel bir fikre sahiptik ve hayata geçirmek için sabırsızlanıyorduk ancak şu an için bir çok nedenden ötürü bu fikri kenarda tutmamız gerektiğini anlamamız uzun sürmemişti. Fikrimiz güzel olduğu kadar, hayata geçirmesi de zor bir fikirdi. Eğer bu projeyi hayata geçirmek istiyorsak, adım adım ilerlememiz gerekiyordu.Bu amaçla google adwords ile uğraşmaya karar verdik.İşte bu kararı aldığımızdan bu yana da yaklaşık üç hafta oldu. Bu, aynı zamanda yazının da sonuna geldiğimizi gösteriyor. Belki içinizden bazıları yazının sonunda "sonsuza dek mutlu yaşadılar" gibi bir cümle bekliyordu ya da en azından bir son ama benim hikayem yeni başlıyor. Bu blog benim hikayemi zaman zaman sizlere yansıtmaya devam edecek. Umarım siz de okumaya devam edersiniz. Bu arada unutmadan bu da bizim sitemiz <a href="https://www.kazandiranreklam.com/" target="_blank">Kazandıran Reklam</a> bir çok falsosu olabilir (mesela logosu gibi). Bu da benden size küçük bir armağan <a href="https://www.youtube.com/watch?v=RooTTuLCfNM" target="_blank">Loreena McKennitt - All Souls Night</a> . Işık sizinle olsun serçeler :)Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-60423601401273973862014-07-15T16:36:00.003-07:002014-07-16T06:20:33.854-07:00Neden bayan değil kadın!<span style="font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">Şimdi dikkatlice okuyun çünkü bu iyiliği her zaman yapmam. </span><br />
<br style="font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;" />
<span style="font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">Öncelikle konuyu açıklamak için bir örnekle başlamayı doğru buluyorum. </span><br />
<br style="font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;" />
<span style="font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">Örn-1-a):"Anne bu gece bir erkek arkadaşımda kalıyorum haberin olsun.</span><br />
<span style="font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">Örn-1-b):"Anne bu gece bir 'bayan' arkadaşımda kalıyorum haberin olsun.</span><br />
<br style="font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;" />
<span style="font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">Şimdi yukarıdaki örneğe bakacak olursak, bayan kelimesinin buradaki kullanımı yanlıştır. Çünk</span><span class="text_exposed_show" style="display: inline; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">ü bay/bayan kelimeleri İngilizcedeki Mr./Miss. e karşılık olarak Türkçe'de türetilmiş kelimelerdir. Yani, bir cinsiyeti tanımlamak için değil, bir ismin önüne saygı ifadesi olarak kullanılmak için vardırlar. İşte tam da bu nedenden ötürü, yukarıdaki örnekte, 'kadın' kelimesinin yerine kullanılmış olan bayan kelimesi kati suretle yanlıştır.<br />Bay/bayan kelimelerinin türetiliş amaçlarını bir tarafa bırakırsak, günümüzde kullanım şekli, kadının cinsel kimliğini baskı altına almaktadır ki bu affedilemeyecek bir durumdur. Şöyle ki, ülkemizde 'kadın' ('dişi' olmak dışında) bir çok sıfatla tanımlanır:Anne,bacı,yenge vs. Ancak bunların dışında bir de kadına 'namus' kavramı oturtulmuştur. Nedir bu namus? Hemen açıklayalım! Erkeklerde her yere sürülebilen cinsel organın kadınlarda kullanımının yasak olması durumudur. Şöyle ki, bir kadınla birlikte olan erkek milli olurken, kadın orospu olur.</span><br />
<span class="text_exposed_show" style="display: inline; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;"><br />İşte tam da bu noktada neden 'bayan' değil 'kadın' demekte ısrarcı olduğumuzu anlatmak çok daha kolay olacaktır. Çünkü bizim toplumumuzda erkek neredeyse doğduğu günden ölene kadar erkekken, kadın için durum öyle değildir. Kadın bizim toplumumuzda yaşamına 'kız' olarak başlamaktadır. Ta ki cinsel ilişkiye girene dek! Cinsel ilişkiye giren kız artık kadın olur. Tabi kadın bu noktada iki farklı bakış açısıyla değerlendirilir. Evli mi değil mi? Evlilik dışı cinsel ilişkide bulunduysa şayet namussuz kadındır! Aksi halde yengedir, bacıdır, abladır, teyzedir vs.</span><br />
<span class="text_exposed_show" style="display: inline; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;"><br />Konunun en can alıcı kısmı da işte tam buradadır. Esasen 'kadın' kelimesi bizim toplumumuzda cinsel ilişki durumunu belirten bir kavramdır ve ekseriyetle olumsuz bir kullanımı vardır. Peki ya erkek? Erkek için sıkıntı yoktur. Yukarıda dediğimiz gibi erkek hep erkektir. Zaten bundan ötürüdür ki 'pardon bayım bakar mısınız' cümlesinin kullanım sıklığı 'pardon bayan bakar mısın' a oranla milyonda birdir.<br />Peki neden böyledir? Nedeni basittir,bir kadına 'kız' mı yoksa 'kadın' mı demesi gerektiğini düşünen yurdum insanı çareyi 'bayan' kelimesini kullanmakta bulur. Esasen 'kadın'ın cinsel kimliğini ezmekte olan ve son yıllardaki artan kullanımıyla alt bilince yerleşmeye başlayan bu kullanım şekli doğru değildir. Elbette bunu aslında ne kadar kötü bir şey yaptığının farkında olmadan yapanlar da vardır ancak o bu yazının konusu değildir..</span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-34603775133654765452014-03-11T05:25:00.001-07:002014-03-11T05:25:11.216-07:00Hoşça Kal Çocuk Çok karanlık bir gün bugün. Hani Nazım'ın şiirinde dediği gibi "hava kurşun gibi ağır". Küçük bir çocuk hayata gözlerini kapadı. Adı Berkin Elvan. Gezi parkı gösterileri sırasında ekmek almaya giderken, başından biber gazı fişeğiyle vurulmuş, 269 gündür ölüm kalım mücadelesi veriyordu. Masum, tertemiz, küçük bir çocuk. Yaşam savaşını kaybetti. Ardında sayısız acılı insan bırakarak aramızdan ayrıldı.<br /><br /> Bir şeyler yapmak istiyorum, hani mümkün olsa uzatıp elimi geri çekeceğim Berkin'i. Faydasız. Kelimeler düğümlenmiş kocaman bir yumruk gibi boğazımda. Ağlayamıyorum, konuşamıyorum, aklımdan çıkmıyor yüzün. Ah be çocuk. Ah! Öyle büyük bir ah ki anlatamam. Söveyim diyorum, suratlarına tüküreyim ama senin adının olduğu yerde buna neden olanların pis isimlerini kullanmaya varmıyor yüreğim. <br /><br /> Ne diyeyim Berkin? Ne yapayım? Hoşça kal demekten başka bir şey gelmiyor elimden. Hoşça kal... Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-27672514832867091862014-03-09T22:43:00.000-07:002014-03-09T22:43:15.638-07:00Montaj Savaşları Son günlerde herkes internete düşen malum ses kaydını konuşuyor. Bazı ses mühendisleri sahtekarlık olmadığı yönünde fikir beyan ettiler. Tabi başbakanlık hemen bir yalanlamada bulundu. Bunlar kirli oyunlardır inanmayın dedi vs. Ardından bir iki yayın organında "ses kayıtlarının montaj olduğu ispatlandı" haberi çıktı. Millet vay be Amerika'dan ses mühendisleri yalanlamış dedi. Tam onlar derken adı geçen şirketlerden biri "biz öyle bir kayıtla ilgili bir şey söylemedik.Haber yapanlar kendilerinden utanmalıdırlar" diye yazı geçti.<br /><br /> Türlü türlü konuşmalar döndü dönmeye de devam ediyor. TÜBİTAK kirliymiş meğer 5 kişi paketlendi. İnternete getirilen yasak yetmemiş olacak ki başbakan açıklama yaptı "bu milleti Facebook'a YouTube'a yedirmeyiz" diye(Sırf bu cümle ayrı bir yazının konusu bu arada). Onları da kapatmayı düşünüyorlarmış.<br /><br /> Ses kaydının paylaşıldığı gün Facebook üzerinde videonun altına yapılan yorumları okudum. Halen tartışan insanlar var. Israrla montaj diyen insanları görmek mümkün. İşte benim anlamadığım şey de bu. Kardeşim eğer bu ses kaydında bir sahtekarlık var ise neden başbakan çıkıp herkesi tatmin edecek şekilde bunu ispat etmiyor? Oysa bu büyük bir fırsat değil mi? Düşünebiliyor musunuz, ortalığın bu kadar karışık olduğu bir dönemde, birileri çıkıp size iftira atıyor. Siz olsanız, muhalefet lideri ses kaydıyla ilgili 100% gerçektir diye açıklama yapsa ve bu size inanan insanlar üzerinde de etkili olsa (ki iktidar partisine oy vermiş birçok insan kayıtların gerçek olduğuna inanıyor) çıkıp aksini ispatlamaz mısınız?<br /><br /> Kaydın internette paylaşıldığı günden beri başbakanın açıklamalarını takip etmeye çalışıyorum. Hemen ertesi gün "bir hafta on güne kadar biz de aynı şekilde yapıp bu işlerin nasıl olduğunu, teknolojinin nerelere geldiğini göstereceğiz" gibi bir cümle kullandı başbakan. Sürekli komplolardan, kirli siyasetten, devlet içindeki paralel yapılanmadan bahsetti ama kayıtların sahteliğini ispat etmedi . Neden etmedi? Neden yalnızca iftiradır, oyundur, hainliktir dedi bilemedik. Bu arada 15 gün oldu ama benzer bir kayıt, 'teknolojinin geldiği nokta'yı göstermeyi amaçlayan başbakan tarafından halka gösterilmedi. Bakalım önümüzdeki günlerde neler olacak.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-8523936211527887972013-04-10T16:48:00.000-07:002013-04-10T17:13:21.618-07:00Züğürt Tesellisi Normalde futbol üzerine yazı yazmayı sevmem. Ancak dün gece başlayan ve bir türlü bitmek bilmeyen saçma sapan konuşmalar ve yazılıp çizilenler beni bu yazıyı yazmaya itti. <br />
<br />
Bilindiği üzere futbol dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok seyredilen bir spor ve bu sporun Avrupa'da kulüpler bazında en üstte yer alan organizasyonu Şampiyonlar Ligi. Dün akşam Galatasaray, daha önce bu kupayı 9 defa(ki bunlardan 5 tanesi üst üste) müzesine götürme başarısı gösteren Real Madrid'i konuk etti. İlk maçı deplasmanda 3-0 kaybeden Galatasaray'ın turu geçme şansı çok düşüktü. Nitekim maçı 3-2 kazanma başarısı gösteren Galatasaray, ilk maçta 3-0 yenildiği için Şampiyonlar Ligine çeyrek finalde veda etti. <br />
<br />
Maçın ardından, Türkiye'de görmeye alışık olduğumuz manzaralar yaşanmaya başladı. Efendim 'çok iyi oynadık', 'helal olsun Galatasaray', 'turu geçebilirdik', 'ilk maçtaki penaltıyı verseydi yarı finaldeydik' vs vs. Sabah hangi gazeteyi açsam 'aslan kükredi', 'Real korkudan titredi' gibi manşetler vardı. <br />
<br />
İlk maça geri dönelim. Emmanuel Eboue'nin net gol pozisyonu, Drogba'nın iyi kontrol edip ceza yayı üzerinde dönerek yaptığı vuruş ve Burak Yılmaz'ın verilmeyen penaltısı. 90 dk boyunca Galatasaray'ın ürettikleri bunlardı ilk maçta. Real Madrid'in çok iyi olduğunu söylemek doğru olmaz ama onlar 3 tanesi gol olmakla beraber toplam 7 pozisyon ürettiler. Maç 3-0 olduğunda turu geçeceklerinden o kadar eminlerdi ki sarı kart sınırında bulunun iki as oyuncu Alonso ve Sergio Ramos sarı kart görerek yarı finalde oynamayı garantilediler.<br />
<br />
Dün gece ilk yarıda Galatasaray sahada yoktu desek yerdir. Daha 2. dakikada Real öne geçebilirdi. Gerçi çok geçmeden, daha 7. dakikada C.Ronaldo'nun golü geldi. Bu gol, artık Galatasaray'ın turu geçmek için 5 gole ihtiyacı olduğunu söylüyordu. 8. dakikada Real yine etkili geldi ama olmadı. 24. dakikada Di Maria çok net pozisyonu harcadı. 37. ve 40. dakikalarda birbirine çok benzeyen iki şut gönderdi Galatasaray Real Madrid kalesine hepsi bu. Tabi bir de Essien'in 30. dakikada sakatlanması var ki maçın en önemli olaylarından biri de buydu. <br />
<div class="vsc" sig="KjJ">
<div data-ved="0CCsQkgowAA">
<div data-ved="0CCwQkQowAA">
</div>
<div data-ved="0CCwQkQowAA">
İkinci yarıda kaybedecek bir şeyi olmayan Galatasaray, skor olarak çok rahat oynayan Real Madrid kalesine yüklenmeye başladı. Alonso, Ramos ve Essien'in olmaması, Real Madrid'in bitse de gitsek havasındaki oyuncularına, çok iyi oynayan bir Galatasaray eklenince işler değişmeye başladı. 49. dakikada selçuk uzaktan bir şut denedi olmadı. 56. dakikada C.Ronaldo belki de hayatının en basit golünü kaçırdı. Ardından 57 de Eboue ile golü buldu Galatasaray. 61 de Sneijder Ronaldo'yu kıskanmış olacak ki çok net bir pozisyon harcadı. 65 te Drogba denedi olmadı. Ardından 70 te Sneijder 2. golü attı ve Galatasaray öne geçti. Yaklaşık 2 dk sonra da Drogba olağan üstü bir gole imza attı. Tribünler coştu, dört dört sesleri yükseldi ama beklenen olmadı. Bu golden sonra 20 dk daha oynandı. 74. dakikada Ronaldo bir pozisyon daha kaçırdı. Drogba bariz ofsayttan bir gol attı iptal edildi. 91. dakikada Amrabat yaklaşık 35 metreden şut çekti top yandan dışarı çıktı. 92. dakikada Ronaldo Real Madrid'in ikinci golünü attı ve maç 3-2 bitti.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdOetrcocqthB8mGpa4Y5r10yNrLfMe4DqHUWtdoi4BAb4nBM6zzJ5asaN9c5ctV0kkqh6lpaRTd6h492HvfFJh3_GCUIqM036Nd0DIicapO-JW77HkdbdGGGmmhYtzodNZSr2iB1S7LQ/s1600/C.Ronaldo.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdOetrcocqthB8mGpa4Y5r10yNrLfMe4DqHUWtdoi4BAb4nBM6zzJ5asaN9c5ctV0kkqh6lpaRTd6h492HvfFJh3_GCUIqM036Nd0DIicapO-JW77HkdbdGGGmmhYtzodNZSr2iB1S7LQ/s1600/C.Ronaldo.png" /></a></div>
</div>
<div data-ved="0CCwQkQowAA">
</div>
<div data-ved="0CCwQkQowAA">
3. golden sonra 20 koca dakika boyunca Galatasaray doğru düzgün top bile çeviremedi. Nedeni ise basit. Skor riskli bir hale geldiğinde Real Madrid ciddileşti. Konsantrasyonlarını arttırdılar, pres ve kademeli savunma yaparak, bütün gücünü sahaya yansıtan Galatasaray'ı durdurdular.Bu da gayet doğal. Çünkü Real Madrid tek tek ve takım olarak Galatasaray'ın çok üzerinde. Şu an için binlerce defa oynasalar Real Madrid Galatasaray'ı eler. Mucizeler olmaz mı? Tabiki olur. Ama adı üstünde mucize. Öyle her gün olmaz. Yine de Galatasaray'ı mücadelesinden dolayı tebrik etmek gerekir. İkinci yarıda oynadıkları futbol alkışı haketti. İşte bu yazının başlığı da bu yüzden züğürt tesellisi. </div>
<div data-ved="0CCwQkQowAA">
<br />
<br />
Unutmadan, ikinci maçın uzun ve güzel özetini aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.</div>
<div data-ved="0CCwQkQowAA">
<a href="http://www.ntvspor.net/video-galeri/galatasarayreal-madrid-32-uzun-ozet">http://www.ntvspor.net/video-galeri/galatasarayreal-madrid-32-uzun-ozet</a></div>
</div>
<h3 class="r">
</h3>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-81684364445856024412013-04-03T14:19:00.000-07:002013-04-03T14:24:13.736-07:00Her İle 0.296 Çocuk Uzun zamandır yoğun çalışma temposundan kafamı kaldırıp güzeller güzeli bloguma tek satır yazı yazamamıştım. Birçok defa yazmaya meyletmiş olsam da hep düşüncede kalmıştı. Ancak bugün yazmamanın imkansızlaştığı bir haber okudum. Biraz da araştırma yaptım sizin için. <br />
<br />
Geçen günlerde CHP Genel Başkan Yardımcısı SezginTANRIKULU, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'e, sokakta çalışmak zorunda bırakılan ve sokakta yaşayan çocukların sayısını sormuş. Fatma Şahin'in, vücudumun değişik yerlerinden gülme seslerinin gelmesine neden olan ve bir yandan da sinir sistemime zarar veren açıklaması geldi: "Türkiye'de yalnızca 24 çocuk sokakta yaşıyor".<br />
<br />
Şimdi efendim bunu uzun uzadıya burada yazmak istemiyorum. Ancak o 24 ün yanına birkaç sıfır gelmesi gerekiyor. Sanırım bakan o sırada gizemli bir hastalık geçirmiş olacak ki sıfırları telaffuz etmeyi unutmuş. <br />
<br />
Konuyla ilgili 1 Ekim 2012 de Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan bir yazı: <a href="http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=368588">http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=368588</a><br />
<br />
Buyrun bir başkası: <a href="http://www.unicef.org/turkey/dn_2006/_cp43.html">http://www.unicef.org/turkey/dn_2006/_cp43.html</a><br />
<br />
Bir de bu yazının ilginizi çekeceğini düşünüyorum. Açıkçası okurken keyif aldım: <a href="http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/sadece-24-cocuk-ustun-insan-ve-1-nisan-18629">http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/sadece-24-cocuk-ustun-insan-ve-1-nisan-18629</a><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEUMmpT4bw-I2IUiR0MtEW9Mjp_laLin-_DlOxIvbFOQB-VV2zoT6Q98EDjr6MKlQeJA3okzd5mJWpbf-QqWzUGuw7VdoUGfz_PEoC6WCIlrJdjBtNHHD4ll2fJ8rkIl-w8o1uN4fuScg/s1600/penguen.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEUMmpT4bw-I2IUiR0MtEW9Mjp_laLin-_DlOxIvbFOQB-VV2zoT6Q98EDjr6MKlQeJA3okzd5mJWpbf-QqWzUGuw7VdoUGfz_PEoC6WCIlrJdjBtNHHD4ll2fJ8rkIl-w8o1uN4fuScg/s400/penguen.jpg" width="322" /></a></div>
<br />
<br />
Sevgiler...Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-44465631180328307882012-08-06T14:45:00.001-07:002012-08-06T14:45:25.281-07:00En Hızlı Bizim Kahvedekiler Yüzer Bir süredir Londra Olimpiyatları devam ediyor malumunuz. 'Türkiye olimpiyatlara kötü başladı' diye bir söylem herkesin dilinde. Neden? Cevabı basit henüz madalya alamadık ( ben bu yazıyı yazarken güreşten bir bronz madalya kazanmıştı Türkiye). Ancak kazanabilecek birkaç kişi dışında madalya alamayan diğer sporcuların neden insanları şaşırttığını anlayamadım. Beni en çok şaşırtansa olimpiyatlara 6. defa katılan, kendi serisinde 1. olmasına rağmen elenmekten kurtulamayan Derya Büyükuncu'yla ilgili yazılıp çizilenler oldu. <br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5EMrkhoGNaZ1oEILDGLySU84nAQQCo3eYiLyBBNAH9PDu6t_QgJaq7RxjKVLweByLl7JEjg0LeTvlunakkVAojP_M_czhmwQsPhlB0c3zReqPwfZYfKkwdshpoebBeYY9_Hhw-cvKGEo/s1600/D.B%C3%BCy%C3%BCkuncu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5EMrkhoGNaZ1oEILDGLySU84nAQQCo3eYiLyBBNAH9PDu6t_QgJaq7RxjKVLweByLl7JEjg0LeTvlunakkVAojP_M_czhmwQsPhlB0c3zReqPwfZYfKkwdshpoebBeYY9_Hhw-cvKGEo/s320/D.B%C3%BCy%C3%BCkuncu.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Aslında sadece sosyal ağlarda değil, gün içinde karşılaştığım bazı insanlar da benzer şeyleri söylüyorlardı.' Efendim 33. olmuş elenmiş, 6 kere gitmiş te ne olmuş' gibilerinden. Yahu ben bu insanları anlamakta güçlük çekiyorum. Sanki adam ' ne olur beni gönderin yarışmak istiyorum' diye yalvarıyor. Efendim olay şu ki olimpiyatlara Derya Büyükuncu gidiyor çünkü ondan daha iyi yüzen biri şu an Türkiye'de yok. Kaldı ki kendisi birçok başarıya imza atmış bir yüzücüdür. Kariyerine göz gezdirmek isteyenler buradan bakabilirler. <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Derya_B%C3%BCy%C3%BCkuncu">http://tr.wikipedia.org/wiki/Derya_B%C3%BCy%C3%BCkuncu</a> . Bir de 'ben yüzsem daha iyi yüzerdim' deme gafletine düşen insancıklar var ağlasam mı gülsem mi bilemiyorum. Hal böyleyken böyle, insanlara zihin ve fikir açıklığı diliyorum. İsterseniz konuyu Nihat Doğan'ın konuyu özetleyen konuşmasıyla tamamlayalım. Sevgiler.<br />
<br />
<a href="http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/83105/nihat-dogandan-derya-buyukuncu-analizi">http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/83105/nihat-dogandan-derya-buyukuncu-analizi</a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-20481888438546657012012-06-14T09:31:00.005-07:002012-06-14T09:31:56.391-07:00Kadın Soğumuş mu?<strong> </strong>Evet şimdi iki olayın üzerinden geçicez. Birincisi, şu sıralar gündemden hafifçe düşen Kürtaj tartışmaları. Kadınlara mı saldırı, insanlara mı belli değil. Kimilerine göre gündem değiştirme çabası. Bence hepsi birden. İlaveten iktidarın: ' Benim istediğim şekilde yaşayacaksınız' sözünün üzerine vurgu yapması. En trajikomik açıklama başbakandan :' Her kürtaj bir Uludere'dir '. Siyasi yetersizlik mi askeri becerisizlik mi? Ne desen ne anlatsan karşındakine göre, onun anlayabildiği kadar. Kadın örgütleri ayaklanıyor. Çok da iyi yapıyorlar ama yoldan geçen kadının ' başbakan doğru söylüyor, kürtaj cinayettir' sözleri ironi yaratıyor. Ağlamalı mı gülmeli mi bilemedim. Buyrun sağlık bakanından son inciler. <br />
<br />
<strong> Sağlık Bakanı Recep Akdağ
"gerekmedikçe kürtaj </strong><strong>yapılmaması" için çalışmaları bu ay </strong><strong>içerisinde Bakanlar Kurulu'na yetiştirmeyi
planladıklarını söyledi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de, </strong><strong>kürtaj </strong><strong>ve </strong><strong>sezaryen</strong><strong> konusunda akıl ve bilim ne diyorsa
onun uygulanacağını ifade etti. </strong>
<br />
<table class="gls">
<tbody>
<tr>
<td>
<div id="videoGal">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZwjMvgAV0GwgWcf2Dsh3JhxV2kU-xlPqQUUrk0t6s4cadVGUOjmvCRg36dS98CCdoMY1ngnowe1_GU5hJeD_R_i-v_hG4WzIZZNt4ZE1_JdNINQ9ig_EHk33YlYP8jRrhm77nimPLozw/s1600/asda.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZwjMvgAV0GwgWcf2Dsh3JhxV2kU-xlPqQUUrk0t6s4cadVGUOjmvCRg36dS98CCdoMY1ngnowe1_GU5hJeD_R_i-v_hG4WzIZZNt4ZE1_JdNINQ9ig_EHk33YlYP8jRrhm77nimPLozw/s1600/asda.jpg" /></a></div>
<br />
Haberin kaynağı ve devamı: <a href="http://www.cnnturk.com/2012/turkiye/05/30/kurtaj.yasasi.haziranda/663039.0/index.html">http://www.cnnturk.com/2012/turkiye/05/30/kurtaj.yasasi.haziranda/663039.0/index.html</a> <br />
<br />
İkincisi ve midemi fena halde bulandıran. Erkek hegemonyasının doruk noktasına ulaştığı ve sapıklığın sınırlarını zorlayan. Mısır'da yasalaşması teklif edilen(adına ne koyacağımı bilemedğim) şey: Kadın öldükten 6 saat içerisinde cinsel ilişkiye girilebilir. Bu şeyi yasalaştırmayı düşünüyorlar. Yorumu size bırakıyorum.<br />
<div id="photoGal">
</div>
</td></tr>
</tbody></table>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-55413958149223870882012-05-16T07:54:00.000-07:002012-05-16T07:54:07.674-07:00Deprem Yakında Mı? 17 Ağustos 1999 tarihinde, merkezi Gölcük olan bir deprem meydana gelmişti. O günlerde herkes yaşanan bu felaketi ve sonuçlarını konuşuyordu. Resmi raporlara göre 17.500 kişi hayatını kaybederken 24.000 kişi de yaralanmıştı. 300.000'e yakın konut ve yaklaşık 40.000 iş yeri hasar görmüştü. Resmi olmayan kaynaklardan gelen bilgiler ise çok daha vahimdi: 50.000 ölü 100.000 civarında yaralı.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6Vd69ky5i57-lcE7BcKwsKT6BhgwAT2m5WTSfD6kuOnhQwA5N4B4sAsX_aDHjbTP6qZfZmezTgwL0HH0PUbEbekT-QYuf8N4cGzk8VCRw3vqHwcNRuVaJNHCtt2O3zrik5MAAdjPXcyM/s1600/G%C3%B6lc%C3%BCk+Depremi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="214" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6Vd69ky5i57-lcE7BcKwsKT6BhgwAT2m5WTSfD6kuOnhQwA5N4B4sAsX_aDHjbTP6qZfZmezTgwL0HH0PUbEbekT-QYuf8N4cGzk8VCRw3vqHwcNRuVaJNHCtt2O3zrik5MAAdjPXcyM/s320/G%C3%B6lc%C3%BCk+Depremi.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
O günlerde hangi kanalı açsanız bir deprem bilimci karşınıza çıkıyordu. Uzunca bir süre deprem üzerine yayınlar yapıldı. Binlerce yazı yazıldı (çoğu depremin sonuçlarıyla ilgili). Her artçıl sarsıntıda ya da herhangi bir depremde bu yayınlar canlandı ancak insanlar ilgisini kaybetmeye başladıkça ve buna bağlı olarak reytingler düşünce, deprembilimciler de ekranlardan kayboldular.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2SNmnvJBLqGLqysTvhrC1lLX57rwAyNlZSB5_uwfBjbgdGHbu4YBzfrrTStxusz-gXMEF1LUIt0lXOlYutEgGIDtSfPmNfbFzkeMigbvAIIjvgBKt2rZ9pazAaO3Q_LWTSCnHV08T4B4/s1600/file.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2SNmnvJBLqGLqysTvhrC1lLX57rwAyNlZSB5_uwfBjbgdGHbu4YBzfrrTStxusz-gXMEF1LUIt0lXOlYutEgGIDtSfPmNfbFzkeMigbvAIIjvgBKt2rZ9pazAaO3Q_LWTSCnHV08T4B4/s1600/file.jpg" /></a></div>
<br />
Resimdeki beyefendiyi sanırım çoğunuz tanıyorsunuz. Yine de yazalım, kendisi Kandilli Rasathanesi eski müdürü Prof.Dr.Ahmet Mete IŞIKARA, bazılarınız Deprem Dede olarak ta biliyor olabilirsiniz. Geçenlerde CNN Turk'ün internet sitesinde bir haber okudum. Pek de iç açıcı şeyler söylememiş. 2014 yılı marmara için riskli diyor ve gerekçelerini anlatıyor. Habere ulaşabileceğiniz link yazının sonunda olacak. Ondan önce bu yazıyı yazmamın asıl nedenine geçelim.<br />
<br />
An itibariyle Gölcük depreminin üzerinden neredeyse 13 yıl geçti. Peki geçen bu 13 yılda insanlar neler yaptılar? Ne gibi önlemler alındı? Kaç bina yıkılıp yerine kaç adet sağlıklı bina yapıldı? Hükümetin bazı çalışmaları var bu konuda ama ne kadar yeterli tartışılır! Bu gün İstanbul'da olacak 7 ve üzeri şiddette bir depremin sonuçlarını hayal etmek bile insanın içini sıkıyor. Ahmet bey anlatıyor, bilgilendiriyor ve uyarıyor ama alınan önlem yok gibi. Deprem olup bittikten ve binlerce insan öldükten sonra çıkıp birşeyler anlatmanın da manası kalmayacak. Gerçi haber kanalları epey para kazanırlar. <br />
<br />
Sözümüzü tutalım, işte haberin linki: <a href="http://www.cnnturk.com/2012/guncel/05/09/istanbul.icin.riskli.yil.2014/660363.0/index.html">http://www.cnnturk.com/2012/guncel/05/09/istanbul.icin.riskli.yil.2014/660363.0/index.html</a> . Sonuçta bir deprem olacak! Ama ne zaman ve kaç şiddetinde? Sağlıcakla kalın ve önlemlerinizi alın.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-26170822083211166742012-04-24T16:02:00.000-07:002012-04-24T16:02:01.388-07:00Tekel.Net TTNET'in sitesinde 'Adil Kullanım Uygulaması' adı altında verilen bilgiye göre, internet kullanıcılarının, aylık kullanım hakları söylendiği gibi sınırsız değil. Hani reklamlarda bağırıyorlar ya 'sınırsız internet' diye. İşte o sınırsız internet biraz sınırlı. Özetle şöyle diyor TTNET; ' Hangi internet paketini kullanırsanız kullanın, kullandığınız paketin kotası dolduğunda internet hızınız 1 mbps'ye düşer ve o ay bitene kadar bu hızda kalır. Yeni ay geldiğinde hızınız eski haline geri döner'. Duyurunun tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz: <a href="http://www.ttnet.com.tr/web/243-1609-1-1/tur/destek/destek_-_bilgi_bankasi_-_bunlari_biliyor_musunuz_/adil_kullanim_uygulamasi/">http://www.ttnet.com.tr/web/243-1609-1-1/tur/destek/destek_-_bilgi_bankasi_-_bunlari_biliyor_musunuz_/adil_kullanim_uygulamasi/</a><br />
<br />
Bilindiği üzere Türkiye, internetin en pahalı olduğu ülkelerden biri. Fiyatlarla ilgili birçok araştırmaya ve rapora internet üzerinden ulaşmak mümkün. Benim sinirlerimi bozan şey, bu ülkedeki birçok şey gibi internetin de tekelleşmiş olması. Bir ay önce 60 lira ödediğim internete bu ay 63.50 lira ödüyorum. Herhangi bir Avrupa ülkesinde bu fiyata 3 kat daha hızlı internet ve sınırsız kota satın almak mümkün. Bir de adil kullanım adı altında getirdikleri düzenlemeyle, zaten pahalı ve yavaş olan internet daha da yavaşlamış durumda. İşin kötü yanı da tekelleşmiş olan TTNET'e karşı yapılabilecek pek birşey yok gibi. İşte size faydalı olabilecek bir link daha: <a href="http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=564898">http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=564898</a> . <br />
<br />
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-70923119464732693962012-04-17T10:11:00.001-07:002012-04-17T10:11:06.735-07:00Nostradamus'un Kayıp Kitabı Hepimiz, hayatımızın bir bölümünde onun adını duymuşuzdur. İnsanı hayretler içerisinde bırakan öngörüleri ve şiirsel anlatım tarzı hepimizin bir dönem ilgisini çekmiştir. <b>Michel de Nostredame</b> 2 Temmuz 1566 tarihinde öldüğünde arkasında binlerce soru işareti bırakmıştı. Bu gün, ölümünün üzerinden yaklaşık 450 yıl geçmesine rağmen insanları şaşırtmaya devam ediyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVxkv-moSKJ3wc2-qCMxU0E_IZbq28X13QhkU7o4JrTSEIDff6p8GWxnsOXVF_0j3KDcA5qcIvyxK-WbXEdO94k49UDeKOYQIsaNCdpJ5egWffAGJUCRDYTE8r0_hSA-J0PyOqoIe8eeA/s1600/nostradamus.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVxkv-moSKJ3wc2-qCMxU0E_IZbq28X13QhkU7o4JrTSEIDff6p8GWxnsOXVF_0j3KDcA5qcIvyxK-WbXEdO94k49UDeKOYQIsaNCdpJ5egWffAGJUCRDYTE8r0_hSA-J0PyOqoIe8eeA/s1600/nostradamus.png" /></a></div>
<br />
<br />
Onun yazdıkları üzerine düşündüğünüzde bir an sanki olacak bütün büyük olayları biliyormuş hissine kapılıyorsunuz. Bilindiği üzere insanlar birşeyler bulmak için baktıklarında, hiç olmayan şeyleri gördüklerini söyleyebilirler. Bu tür örnekler çok fazladır. Peki Nostradamus'un kehanetleri gerçekleşiyor mu? Yoksa bazı insanlar gerçekleşen olayları bu kehanetlerle mi ilişkilendiriyorlar? Birkaç örnek verelim ve anlamaya çalışalım.<br />
<br />
Fransa kralı II.Henri'nin ölümüyle ilgili;<br />
<br />
Genç aslan yaşlı olana üstün gelecek <br />
Hem de savaş alanındaki tek bir çarpışmada <br />
Altın bir kafesin içinden gözlerini çıkartacak <br />
İki yara bir olacak ve o zalimce bir ölümü tadacak<br />
<br />
Kral II.Henri, kızının düğün kutlamaları sırasında, İskoç muhafız alayı komutanı Montgomery kontu Gabriel ile mızraklı dövüş esnasında, Gabriel'in mızrağını indirmekte gecikmesi üzerine yaralanır. Mızrak kralın altın miğferinin tel siperliğini deler ve kırılan iki parçası kralın kafasına saplanır. İkisinin de kalkanında aslan işlemesi vardır ve Gabriel kral Henri'den 6 yaş kadar küçüktür. Bu olayın ardından kral Henri 10 gün acılar çeker ve sonunda ölür. <br />
<br />
Kehaneti yorumlayanlara göre bu tamamen açık bir kehanettir ve Nostradamus geleceği kesin bir şekilde görmeyi başarmıştır. Nostradamus'un yaptığı öngörülerden biri de Hitler ile ilgilidir;<br />
<br />
Açlıktan deliye dönen canavarlar nehirleri aşacaklar,<br /> Savaş alanının büyük kısmı Hister’e karşı olacak,<br /> Lideri demirden bir kafes içinde sürükleyecekler<br /> Almanya’nın çocuğu hiçbir yasayı dinlemediği zaman.<br />
<br />
Nostradamus'un bu dizelerde bahsettiği kişinin Hitler olduğu düşünülmektedir. Nitekim, bütün dörtlük onunla birebir örtüşmektedir. İlginç olan bir diğer nokta da, Hitler'in çocukluğunu geçirdiği Danube Nehri'nin Latince adı Hister'dir. <br />
<br />
Bu tip örnekleri çoğaltmak mümkün. Hepsinde sizi içine çeken mısralar buluyorsunuz. Nostradamus, kehanetlerini yazarken onları şifreli olarak anlatmayı seçmiştir ve bu o dönem için gereklidir. Çünkü o yıllarda kilisenin insanlar üzerindeki baskısı büyüktür ve gelecekten bahsetmek tehlikelidir. Yine de, o dönem için anlaşılması güç olan kehanetler, geçen yıllarla beraber anlaşılır bir hal almaya başlamıştır.<br />
<br />
Artık esas konuya geçebiliriz sanırım. 1994 yılında Roma'da bulunan bir kütüphanede, Nostradamus'a ait olduğu düşünülen bir kitap bulunmuş. Kütüphane kayıtlarında, yazarın adı Nostradamus olarak kaydedilmiş. Kitap, Dünya'nın sonunun nasıl geleceği de içinde olmak üzere birçok kehaneti içermekte. İşte bu kitapla ilgili yapılmış bir belgesel ilgimi çekti. İyi seyirler dilerim. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/EghTYXvRhsk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/bAdRsRpateE?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/0L6li2Llq4Y?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/ZOBv9l6q0Gk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/IIEjV-d4cIs?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-28766832215212641332012-04-10T04:55:00.003-07:002012-04-10T04:58:46.956-07:00Civciv Yumurtadan Çıktığına Pişman Sabah saatlerinde bir haber okudum ve sizinle paylaşmak istedim. Çoğumuzun sağlıklı olduğunu düşündüğü için tükettiği tavuklar aslında doğal yollarla büyümüş tavuklar değiller. Haberin devamını okudukça midem kalktı, üzüldüm, sinirlendim, sövdüm ama değişen birşey yok. yapabileceğim tek şey haberi sizinle paylaşmak. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk1B-gmXB1W6UvZVk9mxh8muAqgeTLg69mjxfXcxvZwz7sk004MGASMEHNRdT42qK9YGr-W7ge1zZQWyRQgWCPHYj6klKUeYCiGKEzZQJov6YsR2N6wxGB5kvVHoU5VpjqJdsJ-G9WH9w/s1600/tavuk.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk1B-gmXB1W6UvZVk9mxh8muAqgeTLg69mjxfXcxvZwz7sk004MGASMEHNRdT42qK9YGr-W7ge1zZQWyRQgWCPHYj6klKUeYCiGKEzZQJov6YsR2N6wxGB5kvVHoU5VpjqJdsJ-G9WH9w/s1600/tavuk.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
Vatan Gazetesi'nden Mine Şenocaklı'nın, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakultesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr.Yavuz Dizdar ile yaptığı röportajın bir bölümü aşağıda. Buyrun kararı siz verin.<br />
<br />
- Biz ne korkunç insanlar olduk böyle?<br />
<br />
Maalesef biz korkunç bir ırkız.
Bakın, tarım ilacını sonuçta kim tavsiye ediyor? Ziraat mühendisi...
Bakıyorsunuz ziraat mühendislerinin büyük kısmı, aynı zamanda tarım ilacı
bayiliği yapıyor. Duydum ve inanamadım, tarım ilacı satarken çiftçiye, “Kendin
için mi kullanacaksın, yoksa satacağın ürün için mi?” diye soruyorlarmış. Böyle
insafsızca bir durum var. Aynı anda bayii olan birisi tarım ilacı satışını
kontrol edebiliyorsa eğer, tüketimini nasıl denetler? Adam kendi satışını mı
baltalayacak? Oradan bir sıkıntı çıkıyor. İkincisi, tarım ilaçlarının amaç dışı
kullanımı var. Bu tavuklarda büyütme amaçlı kullanılan antibiyotik gibi bir
durum. Böyle bir şeyi bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Yumurtadan çıkar çıkmaz
civcive antibiyotik vermeye başlıyorlar. Bizim üreticimiz inşallah bu konuda bir
düzenleme yapacak, umutluyum. BESD-BİR, “Elimizden geleni yapacağız” dedi. Fakat
antibiyotiğin bu şekilde kullanımı kim tarafından akıl edildiyse, bunu Amerikan
Akademileri bile anlamış değil... Siz civcive antibiyotiği verirseniz, civcivin
bağırsak sisteminin gelişmesini önlüyorsunuz. Normalde yediğimiz besinlerin
önemli bir bölümü bağırsak metabolizmasında kullanılıyor çünkü. Dolayısıyla
enerji tüketimi azalıyor. Siz bu civcivi güneşe de çıkartmazsanız, kemikleri de
sağlıksız gelişeceği için sadece et yapıyor...<br />
<br />
- Hiç anlayamadım
hocam...<br />
<br />
Aksi takdirde güneşe çıkartırsanız civciv sağlıklı gelişeceği
için kemik de yapıyor. Ama kemik yapsın istenmiyor, sadece et yapsın isteniyor.
O zaman oradan da tasarrufa gidiyorsunuz, hayvan sonunda patates tarlasında
yatan patates gibi hiçbir şekilde kaçamayan, olduğu yerde büyüyen bir hayvan
oluyor. Bunu kesimde çalışan bir arkadaşımız anlattı, “Zavallı hayvancağızı
yerden alırken kemiklerinin elinizin altında kırıldığını hissediyorsunuz.
Kaçamıyor zaten. Bıraksanız da hareket edemiyor” diyor. Çünkü hiçbir şekilde
enerji harcamayacak ve et yapacak şekilde yetiştiriliyorlar. Düşünebiliyor
musunuz 1.7 kilo yemle 1 kilo tavuk elde ediyorlar. Böyle bir dönüşüm var mı
dünyada?<br />
<br />
- Tavukların nasıl bir eziyetle yetiştirildiğini biliyordum, bu
yüzden de asla yemem, ama bu kadarını bilmiyordum. Para kazanacağız diye nasıl
bu kadar vicdansız olabiliyoruz?<br />
<br />
Haklısınız, son derece vicdansızlık bu.
Bir yandan da baktığımızda bunu yapanlar inançlı insanlar...<br />
<br />
Kaynak: Gazetevatan.com<br />
<br />
Röportaj hayli uzun ve içinde değerli bilgiler var. Şayet tamamını okumak isterseniz bu linkten ulaşabilirsiniz: <a href="http://arsiv2.gazetevatan.com/arama.asp?kelime=tavuk">http://arsiv2.gazetevatan.com/arama.asp?kelime=tavuk</a> .<br />
<br />
Bütün bunları okuduktan sonra pek iştahım kalmadı. Yazacak dermanım da...Herkese sevgiler.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-23340791626852895672012-04-09T11:23:00.001-07:002012-04-09T18:53:53.448-07:00Maya Kehaneti ve Dünya'nın Manyetik Kutupları Çoğunuz Mayalar'ın kehaneti ile ilgili bazı şeyler duymuşsunuzdur. Belki konuyu en ince detayları ile bilenler de olabilir. Yine de ilgimi çeken bir teoriyi paylaşmak istedim. <br />
<br />
Öncelikle Maya kehaneti ne diyordu onu bir hatırlayalım. Aslına bakarsanız yazıyla anlatılmış bir kehanet ortada yok. Mayalar'ın, artık herkes tarafından bilinen bir takvimleri vardı ve bu takvim, bizim takvimimize göre 2012 yılının 21 Aralık tarihinde sona eriyor. Mayalar'ın arkalarında bıraktıkları bir diğer ipucu da, eski Maya kentlerinden biri olan Palanque'de bulunan bir mezar taşının kapağındaki şifre. Araştırmacılar, mezar taşının üzerindeki şeritleri simetrik olarak yan yana dizdiklerinde, bir 'jaguar' ve üzerinde bir 'yarasa' sembolü buldular. Kapağın üzerinde bulunan bir başka sembol ise 'Güneş Haçı' idi ve üzerinde delikler bulunuyordu. Bunun ne anlamına geldiğini ya da gelebileceğini anlatabilmek için, Mayalar'ın daha önceden bildikleri ancak bizim yaklaşık iki yüzyıl önce keşfettiğimiz ve yakın tarihte ispatladığımız bilimsel bir gerçeği açıklamamız gerekiyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwUGlf-CLPm_u4Y2j8Ko5MGt2ceaG6l_3FSf279uW7t2oe5v2F9F-lJnAtQ_PnW0JsMM4Lbf0aUZVmw1ngcG2SmhoEsAKAD-6oI1gdTFmRGlw119BmnsH9_aspy-87Xh0vXt9mXrgaAB0/s1600/maya.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwUGlf-CLPm_u4Y2j8Ko5MGt2ceaG6l_3FSf279uW7t2oe5v2F9F-lJnAtQ_PnW0JsMM4Lbf0aUZVmw1ngcG2SmhoEsAKAD-6oI1gdTFmRGlw119BmnsH9_aspy-87Xh0vXt9mXrgaAB0/s320/maya.gif" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Dünya, doğası gereği manyetik alana sahip dev bir mıknatıs gibidir ve bu mıknatısın coğrafi kutuplar gibi manyetik kutupları vardır. Ancak manyetik kutuplar yaklaşık 11 derecelik bir açı farklılığı gösterirler. Bunun anlamı, aslında pusulanızın Kuzey yönünü 11 derecelik bir farkla yanlış göstermesidir. Dünya'nın manyetik alanı, yalnızca pusulalarınızın çalışmasını sağlamaz. Manyetik alan, bilim adamlarının manyetosfer adını verdiği ve Dünya'yı boydan boya saran bir manyetik kalkandır. Bu kalkan Dünya'yı zararlı radyoaktif ışınlardan ve göktaşlarından korumaya yardımcı olur. Ancak bilim adamlarına göre bu kalkan sürekli aynı şekilde durmamıştır. Manyetik alanlar ortalama 70.000 yılda bir yer değiştirmektedirler ve bu değişim esnasında Dünya'da büyük felaketler yaşanmaktadır.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3PcIH0CMznKDMIgfBcz0XilBn772xk14SQhm1WKhnVZ_ye0nUqttKL0DrgCiKNoJW2q33EPY9jDExNItFoN9fYpEYnathF7NBNonxgK3wSif6uNkaC_YKGqjG13RZFKuQ3v88W1FhtXY/s1600/manyetik+kalkan.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="201" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3PcIH0CMznKDMIgfBcz0XilBn772xk14SQhm1WKhnVZ_ye0nUqttKL0DrgCiKNoJW2q33EPY9jDExNItFoN9fYpEYnathF7NBNonxgK3wSif6uNkaC_YKGqjG13RZFKuQ3v88W1FhtXY/s320/manyetik+kalkan.gif" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Şimdi Maya kehanetine geri dönelim. Manyetik kutupların yer değiştirdiğini bilen Mayalar, bu değişimleri çağlar diye ayırmışlar. Mayalar'a göre 4 defa manyetik kutuplar yer değiştirmiştir. Mezar kapağındaki 'jaguar' Mayalar'ın mitolojik yazıtlarında 5. çağı (ki bu bizim içinde olduğumuz çağ) 'yarasa' ise ölümü sembolize etmektedir. Güneş Haçı'nın üzerinde deliklerin bulunması ise çoğu insana göre 2012 yılında yaşanacakların Güneş ile ilgili olacağı anlamına gelmekte. <br />
<br />
Özetle şöyle bir teori ortaya atılmış durumda: ' Manyetik kutuplar 2012 yılında yer değiştirecek, Dünya uzaydan gelen kozmik ışıklara ve göktaşlarına karşı savunmasız kalacak ve Güneş kaynaklı bir felaket yaşanacak.<br />
<br />
Yazının sonuna eklenmesi gereken bir bilgi daha var. 2012 yılı sadece Mayalar'ın değil birçok başka medeniyetin de bahsettiği bir tarih olmakla beraber genel kanı Dünya'nın yok olması değil yeni bir çağın başlangıcı doğrultusundadır.<br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-73606177679213288912012-04-06T19:13:00.000-07:002013-04-03T16:00:36.697-07:00Gelelim Jeotermal Enerjinin Faydalarına Yaklaşık 4 yıl önce izlediğim bir belgeselde, tüm enerji ihtiyacımızı karşılayacak, bunu yaparken de doğaya zarar vermeyecek, sonsuz bir enerji kaynağından bahsediliyordu. Bahsettiği enerji türü jeotermal enerjiydi. O zaman için, daha önceden duyduğum ama pek üzerinde durmadığım bir konuydu. Bu yılın başlarında, okuduğum bir dergide yeniden karşıma çıktı, üstelik yeni (benim için yeni) gelişmelerle.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp5ppbzccI1hI7eiPPc90j3d5YP_r4dnUEcFdrS5kPVobuozjhT96zYXgOkQtCXQ8_ymfKmh0FGiB5rETvS1aRWZrYTZNcue_gf_QOVCprT1AoXr0eSsAE4GMxVZ-XmdWr2RZL_iQLu9A/s1600/jeo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp5ppbzccI1hI7eiPPc90j3d5YP_r4dnUEcFdrS5kPVobuozjhT96zYXgOkQtCXQ8_ymfKmh0FGiB5rETvS1aRWZrYTZNcue_gf_QOVCprT1AoXr0eSsAE4GMxVZ-XmdWr2RZL_iQLu9A/s320/jeo.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Jeotermal enerji, yer kabuğunun katmanlarında biriken ısının oluşturduğu, çevresinde ve yer yüzeyinde bulunan sulara oranla daha fazla erimiş mineral ve çeşitli tuzlar içeren sıcak su, buhar ve gazlardan elde edilen enerjidir diyebiliriz. Tabi bir de yer kabuğunun derinliklerinde bulunan sıcak ve kuru kayalar, jeotermal enerji kaynaklarındandır. Jeotermal enerji, sürdürülebilir, ucuz, çevre dostu, tükenmez ve yenilebilir olmasından dolayı çok değerli bir enerji türü.<br />
<br />
Dünya üzerinde, genellikle yüzeye çıkan kaynaklardan faydalanılmakla birlikte, İzlanda, Yeni Zelanda, Amerika Birleşik Devletleri gibi birçok ülkede, yapılan zemin etütlerinin ardından, uygun olan yerlere jeotermal enerji santralleri kurulmuş durumda. Bunlardan bir tane de Türkiye'de bulunuyor. Aydın'da bulunan Germencik Jeotermal Enerji Santrali 2009 yılının Mart ayından beri faal. Yıllık üretimi ise 47.4 MW.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Lvy1fdDQkG4wfMFddoviyjUHywP_BP7zohaK-hOMPTbIlMXQ2qiFOxmBe_4SCC3rKJ7153WEl6I-Pj5C0k423NQbVk0bNeCFmJCx6-TsxlI2dVXvixCtFkM0NbRwvRr_PCrO6F-LkKg/s1600/germencik.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Lvy1fdDQkG4wfMFddoviyjUHywP_BP7zohaK-hOMPTbIlMXQ2qiFOxmBe_4SCC3rKJ7153WEl6I-Pj5C0k423NQbVk0bNeCFmJCx6-TsxlI2dVXvixCtFkM0NbRwvRr_PCrO6F-LkKg/s320/germencik.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Genelde yer yüzüne çıkan kaynakların kullanıldığını ve bazı yerlerde sondaj yapıldığını yazmıştık. Dünyanın en prestijli üniversitelerinden biri olan MIT ise 2007 yılında herkesi yakından ilgilendirecek bir buluşa imza atmış. Adamlar dünyanın her yerinde jeotermal enerji üretebilecek bir makineyi icat etmişler. Detayları aşağıdaki linkten öğrenebilirsiniz. Sevgiyle kalın bakalım.<br />
<br />
<a href="http://www.alternaturk.org/haber11.php">http://www.alternaturk.org/haber11.php</a>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-84358788934020969292012-04-05T09:58:00.000-07:002012-04-05T10:11:54.417-07:00Evden Simit Getireni Okuldan Atıyorlar Bu yazıyı aslında 1 hafta önce yazmayı düşünüyordum ama bu güne kaldı. Geçenler de bir arkadaşımın paylaşımıyla konudan haberdar olmuştum. İsmail Erez Endüstri Meslek Lisesi'nde, kantin fiyatlarının pahalı olmasından dolayı, arkadaşlarıyla beraber evden getirdikleri yiyecekleri paylaşmak yoluyla kantini boykot etmek isteyen Abdülmelik Yalçın okuldan atıldı.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEht_xvYguy9rPe_9zlfKod98_oXv8rcc4qa3Pea3N_15cvyru2pHo_dGiReQbRsdrfHk-qrFdTpbDB6iOFx250pjN3TwDLcU0WdQeBwJeuaiQlFPJ_oUmGuHbKKgymECmWwiHgKmETMnHk/s1600/Abd%C3%BClmelik+Yal%C3%A7%C4%B1n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEht_xvYguy9rPe_9zlfKod98_oXv8rcc4qa3Pea3N_15cvyru2pHo_dGiReQbRsdrfHk-qrFdTpbDB6iOFx250pjN3TwDLcU0WdQeBwJeuaiQlFPJ_oUmGuHbKKgymECmWwiHgKmETMnHk/s320/Abd%C3%BClmelik+Yal%C3%A7%C4%B1n.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Abdülmelik Yalçın'ın okuldan atılma gerekçesi ise ilginç: 'Okul müdürlüğünden habersiz basına bilgi vermek ve bildiri dağıtmak'. Her geçen gün ileri demokrasi yöntem ve uygulamalarına tanık olduğumuz Türkiye'de yeni bir örnek oldu Abdülmelik. Olayı uzun uzun yazmak yerine, kendi ağzından dinlemeniz daha iyi olur diye düşünüyorum. Sonra devam edeceğiz ama önce CNN Türk kanalında yayınlanan 5N1K programında neler konuşulmuş bir bakalım.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/vD0Px6DANtk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
Okul müdürü, bazı öğretmenler ve polis engel olmuşlar boykota. Polis mi? Polis'in böyle bir olayda işi nedir? Liseli gençlerin simitlerini yiğip osuruklarıyla öğretmenlerini öldürmesinden mi endişe edilmiş acaba? Burayı anlayamadım açıkçası ama belki bu olayda polisin rolünü anlayabilenler çıkar da bize de açıklar. Abdülmelik'i yürekten kutluyorum. Değerlendirmeyi de size bırakıyorum.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-2640658692456555822012-04-04T05:51:00.000-07:002012-04-04T05:51:22.965-07:00İzafiyet Teorisi ve Nötrinolar Çoğunuz Albert Einstein'ın ortaya koyduğu İzafiyet Teorisi'ni ( diğer adıyla Özel Görelilik Kuramı'nı) duymuşsunuzdur. Ne demişti Einstein:<br />
<br />
' <i>Zaman ancak hareketle, cisim hareketle, hareket cisimle vardır. O halde; cisim, hareket ve zamandan birinin diğerine bir önceliği yoktur. Galileo'nun Görelilik Prensibi, zamanla değişmeyen hareketin göreceli olduğunu; mutlak ve tam olarak tanımlanmış bir hareketsiz hâlinin olamayacağını önermekteydi. Galileo'nun ortaya attığı fikre göre; dış gözlemci tarafından hareket ettiği söylenen bir gemi üzerindeki bir kimse geminin hareketsiz olduğunu söyleyebilir'.</i><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_Yf4Rk9Hax3pILHdXcsaHFQLOTAZMu_t-2t7LxyxmWPkwJe3_XsBCFETWxZBN-Sb8htEjI1OCfasoX4mMkbuiDrz5_3x5scixnKHBVwStMYgnwZVZOWq7TVrYI48Kcj43wJLO6oACaQY/s1600/Einstein.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_Yf4Rk9Hax3pILHdXcsaHFQLOTAZMu_t-2t7LxyxmWPkwJe3_XsBCFETWxZBN-Sb8htEjI1OCfasoX4mMkbuiDrz5_3x5scixnKHBVwStMYgnwZVZOWq7TVrYI48Kcj43wJLO6oACaQY/s1600/Einstein.jpg" /></a></div>
<br />
Einstein'a göre, zaman ve uzaklık gözlemciye göre değişebilir. Einstein bu düşüncesiyle Newton'un mutlak uzay-zaman kavramını rafa kaldırmıştır. Tabi bir de ünlü formülünü yazmak gerekir: <strong>E=mc². </strong>Burada <strong>'E'</strong> erg ile ölçülen enerji (1 erg = 10<sup>-7</sup> joule), '<strong>m'</strong> cismin hareketsiz halindeyken kütlesi (kilogram) ve <strong>'c' </strong>ışık hızı (299792458 metre/saniye) nı ifade eder. Einstein'ın İzafiyet Teorisi'ne göre ışıktan daha hızlı hareket eden birşey yoktur.<br />
<br />
Peki ya varsa? Cern'de yapılan büyük deneyi hatırlıyorsunuzdur. Hani şu Big Bang'in minicik bir benzerini yapıp başlangıca dair bilgiler edinmeyi hedefleyen deney. İşte orada bulunan bilim adamlarından bir açıklama geldi. ' Işıktan daha hızlı hareket eden atom altı parçacıkları olabilir' diye. Eylül 2011'de yapılan açıklamaya göre, Nötrino adı verilen, elektriksel yükü sıfır ve maddelerin içinden neredeyse hiç etkileşimde bulunmadan geçen parçacıkların, 730 km'lik mesafeyi ışık hızından 60 nanosaniye hızlı katettikleri saptanmıştı. Sonuçları defalarca test ettiklerini söyleyen bilim adamları kesinliğinin teyit edilmesi için Amerika ve Japonya'dan onay beklediklerini açıklamışlardı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1O2IWpDrUL1onlah-CprwuzQsmJso6c6Sj_szI4yMqEs8NEF62f2Od3nAZjm4nCPXn1Pozx0P-xRsyHXTlgM4J3gk4qGkga87N0-LVvnYznNCCkCWcP6gvOuHKwPdbNr4g8SudmVQ3PU/s1600/cern+deneyi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="184" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1O2IWpDrUL1onlah-CprwuzQsmJso6c6Sj_szI4yMqEs8NEF62f2Od3nAZjm4nCPXn1Pozx0P-xRsyHXTlgM4J3gk4qGkga87N0-LVvnYznNCCkCWcP6gvOuHKwPdbNr4g8SudmVQ3PU/s320/cern+deneyi.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Bu sonuçlar fizik çevrelerinde heyecan yaratırken olaya çekimser yaklaşanlar da vardı. Nitekim geçen günlerde Cern'den yeni bir açıklama yapıldı ve 'deneyin sonuçlarının ölçüm hatasına dayandığı kanısı oluşmaya başlandı' denildi. Buna rağmen kesin bir ifade de kullanılmış değil. Yani olay hala belirsizliğini koruyor. Mayıs ayında yapılacak yeni ölçümlerin ardından belki de Einstein'ın yanıldığı ispatlanmış olacak. Bekleyelim bakalım. <br />
<br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-81767467658454240112012-04-03T16:03:00.000-07:002012-04-03T16:04:56.889-07:00Güneş'in Kötü İkizi Nemesis Başlığı görüp 'Güneş'in ikizi mi olur' demeyin. Olur. Hem de çok güzel olur. Hatta Güneş sistemindeki yıldızların yaklaşık %60'ından fazlası çift yıldızdır. Ama bizim anlatacağımız şey yıldızların ikizleri, üçüzleri değil. Çok merak edenler olursa onu da araştırıp yazabiliriz elbette.<br />
<br />
Şimdi şöyle bir gerçek var; Dünya'da, periyodik aralıklarla büyük felaketler olmakta. Örneğin dinazorları yok eden göktaşı gibi. Bir abimiz çıkıp şöyle diyor: 'Diğer bir çok yıldızın olduğu gibi güneşin de bir ikizi var ve bu ikizin adı Nemesis. Nemesis her 26 milyon yılda bir Güneş'imizin çok yakınından geçiyor ve bu olduğunda büyük felaketleri de beraberinde getiriyor'. Bunu söyleyen abimizin adı:<span style="color: midnightblue; font-family: Verdana; font-size: x-small;"> Richard Müller. </span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCkZDLGeVPU1LKdqq1qNvV8KFmPxXqp5JDCmN89gnj2XGxWB8TGkyfUOA8bvmdspVVoL37h6xviDetgYLNYxGinihxWl4W7YHFyKEJtr9gAq8y20LT_mSk6FZBY1VdvPiWhqEwqyioVAw/s1600/Gunes.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="318" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCkZDLGeVPU1LKdqq1qNvV8KFmPxXqp5JDCmN89gnj2XGxWB8TGkyfUOA8bvmdspVVoL37h6xviDetgYLNYxGinihxWl4W7YHFyKEJtr9gAq8y20LT_mSk6FZBY1VdvPiWhqEwqyioVAw/s320/Gunes.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
İşte bu şirin şey bizim Güneş'imiz. Ne kadar da tatlı gözüküyor değil mi? Gerçi biraz sıcak(yüzey <strong>sıcaklığı</strong> 5500 °C ). Neyse konumuza dönelim. Richard Müller'e göre Güneşin , daha sönük, küçük ve kahverengi bir cüce kardeşi var.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIIj7gHmj4E3acCejlunvf7MVAuXWkOGiF3qP1f5CuQDm7pgofX9xzpaznvAhWxH5OpMPZP_NGekoGcBALbAF2rASR9Lm74a5oXhBxT-gA01F6z1XkVpTlJL0OSbBbgmpRSdK1kKOeQnQ/s1600/kahvhverengi-cuce.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="247" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIIj7gHmj4E3acCejlunvf7MVAuXWkOGiF3qP1f5CuQDm7pgofX9xzpaznvAhWxH5OpMPZP_NGekoGcBALbAF2rASR9Lm74a5oXhBxT-gA01F6z1XkVpTlJL0OSbBbgmpRSdK1kKOeQnQ/s320/kahvhverengi-cuce.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Bu da Kahverengi Cüce'nin temsili resmi. İşte şimdi bu cüce gezegen, Müller'e göre 26 milyon yıllık bir döngüde Güneş'imizin çok yakınından geçiyor ve yoluna devam ediyor. Bunu yaparken de bazı göktaşlarının yörüngelerinden çıkıp Dünya ve diğer gezegenlere çarpmasına neden oluyor. İşte bu yüzden de ona kötü ikiz diyorlar. Bir çok bilim adamı Nemesis'i gözlemleyebilmeyi dört gözle beklemekte. Bol şanslar diyelim.<br />
<br />
Bu arada, İngilizce'si iyi olanlar History Channel'da yayınlamış bir belgeseli izleyebilirler. Mümkün olursa ileride Türkçe alt yazılı halini de koymak istediğimizi sözlerimize ekleyelim. İngilizce belgeselin ilk partı aşağıdaki linkte. <br />
<br />
<a href="http://www.youtube.com/watch?v=72mdxdUg9to">http://www.youtube.com/watch?v=72mdxdUg9to</a><br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-22866095507296672732012-04-03T08:10:00.001-07:002012-04-03T08:10:31.396-07:00Tarihi Bükmek: Arkeolojik Bulgular ve Dünya Dışı Yaşam Üzerine Uzun yıllardan beri dünya dışı varlıklarla ilgili birçok haber yapıldı. Bu yeni bir konu değil. Ancak çoğu insan, daha içeriğine bile bakmadan yapılan araştırmaları elinin tersiyle bir köşeye itmeyi seçmiştir. Son yıllardaysa iş biraz farklı. Yeni jenerasyon, çağın getirdiği iletişim kolaylıklarının da etkisiyle bu tür konuları daha yakından takip etme fırsatına sahip. Geçenlerde bir arkadaşımın Facebook üzerinden paylaştığı bir video, benim bu konu hakkındaki bilgilerimi gözden geçirmeme neden oldu. Yazmaya devam etmeden önce bu videoyu sizinle paylaşmak istedim. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/eRyZyvcyeGI?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
İşte bu o video. Avrupa Bilim Konferansı'nda , arkeologların bulgularından yola çıkarak hazırlanmış. Dikkatle izlediğinizde farklı materyallere işlenmiş, çoğu birbirini andıran figürleri göreceksiniz. Birçok parça, daha önce de defalarca gördüğümüz UFO figürlerini içeriyor. Tarihi kalıntılar, bundan yaklaşık 60 yıl kadar önce Meksika' da bulunan bir kabilede ortaya çıkmış. Bazı parçaları takı ve dekorasyon için kullanmışlar. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAAjKVPk6viAcd_saJKiDCf-TEF4UEXBGFkAcHi84z05dEssP1xsZ8WQaHKqBQ6ErTBFLyG9m0juyaVEzrwx3Bm0Y5o6tjI_5GTETP9IEnhYUYTRbwP2bT-qC6ujj_qA8EkLh3mztJF3I/s1600/misir1b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="103" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAAjKVPk6viAcd_saJKiDCf-TEF4UEXBGFkAcHi84z05dEssP1xsZ8WQaHKqBQ6ErTBFLyG9m0juyaVEzrwx3Bm0Y5o6tjI_5GTETP9IEnhYUYTRbwP2bT-qC6ujj_qA8EkLh3mztJF3I/s320/misir1b.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Mısır'da bulunan Abydios Tapınağı'nda duvara işlenmiş motiflerden bir bölüm. Helikopteri ve uçağı andıran motifler göze çarpıyor.<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWlxXDVHeAklUZqaBP5ocxL47M5JypTuqIN-eIiLbbN35EKQOWI-l97V0NKE0jLrmLgJdL27Sz2WYM4OtgpWXSggfGN7ig1t1UbNASEv2HZjV1e-M9j5DH6RC1poE73-oJhmhGYueTjV0/s1600/misir_18.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWlxXDVHeAklUZqaBP5ocxL47M5JypTuqIN-eIiLbbN35EKQOWI-l97V0NKE0jLrmLgJdL27Sz2WYM4OtgpWXSggfGN7ig1t1UbNASEv2HZjV1e-M9j5DH6RC1poE73-oJhmhGYueTjV0/s320/misir_18.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Yukarıdaki fotoğraf Mısır'da bulunan Kush altın madeni ocaklarındaki bir tapınaktan. Dikkatli baktığınızda sağ taraftaki figürlerden birinin bir rokete çok benzediğini göreceksiniz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZPLUW5Ki7tmitv06v8BL3fnYtNiHryka_GpdmldUlrlhtg2hYTOV1HnpnSndT6L5N6VzOa2-UYkpeCPmRNlKYVtwrkLPPZaxGghAkCEG6E7fPwhvg-XhwGmE_pS52KzT3jKlTkTBlBjM/s1600/misir_19.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="255" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZPLUW5Ki7tmitv06v8BL3fnYtNiHryka_GpdmldUlrlhtg2hYTOV1HnpnSndT6L5N6VzOa2-UYkpeCPmRNlKYVtwrkLPPZaxGghAkCEG6E7fPwhvg-XhwGmE_pS52KzT3jKlTkTBlBjM/s320/misir_19.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Mastabas'ta bulunan Ptahhotbe'nin mezarının duvara çizilmiş resminde görünen, insanlardan bariz olarak farklı bir varlık. Ne olduğu hakkında bir bilgi yok. Bunun gibi binlerce örnek vermek mümkün. İşin ilginci bunların büyük bir çoğu antik zamanlardan kalma olacaktır. Peki insanlar bu figürleri neden işlemişlerdir? Birbirleriyle büyük benzerlikler gösteren çizimler ya da oyulmuş taşlar! Hem de dünyanın her yerinde bulunan kalıntılarda büyük benzerlikler var. <br />
<br />
İnternette bu konuyla ilgili birçok yazı, video, belge,resim vs mevcut. Ben konuyu araştırırken (bildiklerimin üzerine ekleme yaparken) History Channel'ın hazırladığı ve Türkçe alt yazıya sahip şu belgeseli buldum. İlginizi çekeceğini düşünüyorum. İyi seyirler.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object width="320" height="266" class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://1.gvt0.com/vi/REHZB_cd55E/0.jpg"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/REHZB_cd55E&fs=1&source=uds" />
<param name="bgcolor" value="#FFFFFF" />
<embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/REHZB_cd55E&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/ND0eAtr9pPc?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/Qi40cL0XFb4?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/IyRoUDKyvgU?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/99rWyuyd3yk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object width="320" height="266" class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://2.gvt0.com/vi/eA_jLnBkqfY/0.jpg"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/eA_jLnBkqfY&fs=1&source=uds" />
<param name="bgcolor" value="#FFFFFF" />
<embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/eA_jLnBkqfY&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object></div>
<br />
<br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-33478579341274603892012-04-01T15:27:00.001-07:002012-04-04T12:29:29.985-07:002012 Yılında Gösterime Girecek Bazı Filmler Neredeyse her gün bir film izlediğimden olsa gerek 2012 yılında vizyona girecek filmleri merak ederek bir araştırma yaptım. Bu sene de bir çok heyecan verici film gösterimde olacak. Kenara not aldıklarımı paylaşmak istiyorum. Bunu yaparken de tek gereksiz filmle başlamak istiyorum. Huzurlarınızda: <strong>'Titanic 3D'</strong>. <br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/Aaj1M5wDigg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
Bu gemiden ne istiyorlar anlamış değilim. Gemi batalı tam yüz yıl oldu. Geçen süre zarfında 4 defa filmi çekilmişti zaten. 'Bir de 5. filmi çekelim 3D olsun da tam batsın' mı diyorlar ne diyorlar, ne yapıyorlar anlamış değilim. Tabi hastaları vardır. Bıkmadan usanmadan izlerler. 4 boyutlusu çıksın 15 defa da onu izlerler. Neyse efendim, özetle en gereksiz ve saçma iş bu olmuş 2012 filmleri arasında. Çok konuşmayalım devam edelim. İkinci filmimiz gelsin:<strong> 'Intouchables'</strong>.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/34WIbmXkewU?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<br />
Fransız yapımı komedi/dram. Türkiye' de gösterim tarihi 11 Mayıs 2012 olmasına rağmen internette birçok kaynaktan izleyebilirsiniz. İMDB de 8.0 puan almayı başarmış ve söylenenlere göre Fransa' da tüm zamanların en çok izlenen filmi olmuş durumda. İtiraf etmem gerekiyor ki ben de bu filmi izledim ve gerçekten çok beğendim. Tek tek oyuncular hakkında yorum yapmak biraz zor olacak gibi çünkü filmdeki her oyuncu iyi performansa sahip. Bu arada filmin gerçek hayat hikayesi olduğunu belirtelim. Üçüncü film: <strong>'The Hobbit: An Unexpected Journey'.</strong><br />
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" id="title-overview-widget-layout">
<tbody>
<tr><td id="img_primary" rowspan="2"><a href="http://www.imdb.com/media/rm1070116864/tt0903624"></a></td><td id="overview-top"><div id="prometer_container">
<div class="meter-collapsed up" id="prometer">
<div id="meterHeaderBox">
<div class="meterToggleOnHover" id="meterTitle">
</div>
</div>
</div>
</div>
</td></tr>
</tbody>
</table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/G0k3kHtyoqc?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
İşte bu uzun zamandır izlemeyi en çok istediğim ve çıkması için sabırsızlandığım film. Bir Tolkien hayranı olarak yaklaşık 15 yıl önce kitabını bitirmiştim. Umarım film kitaba bağlı kalınarak çekiliyordur da Yüzüklerin Efendisi'nde bazı yerlerde yaşadığımız hayal kırıklıklarını yaşamayız. <br />
Bir sonraki filmimize geçmenin vakti. Dördüncü film<strong>: 'Snow White and the Huntsman'</strong>.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/V4SQ9xBXMX0?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
İzlediğim fragmanlar arasında en çok ilgimi çekenlerden biri oldu bu. Bir çocuk hikayesinin destansı anlatımına şahit olacağız gibi görünüyor. Filmde en çok merak ettiğim şeylerden biri de Kristen Stewart'ın oyunculuğu. Gösterime girdiği anda izlemeyi düşündüğüm filmlerden biri. <br />
<br />
Sanırım bu günlük bu kadar yeter. İyi seyirler bükücü adayları :)) Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7763332376309165831.post-60075469872179736712012-04-01T09:32:00.001-07:002012-04-01T12:55:09.761-07:00Müziği Bükmek: Dubstep Ülkemizde son yıllarda daha çok tanınmaya başlayan, ingiliz 'garage' tayfasının metamorfoz geçirmesiyle ortaya çıkan müzik diyelim. Daha sonra bu tanımı açma sözünü de verip önce bir örneğimize bakalım. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/8Z0VSvu-ro0?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
Yukarıdaki örnek size biraz fikir vermiştir. Peki Dubstep nedir? Özetle anlatalım o halde. Dubstep 90' ların ortaları ve 2000'in başı gibi, UK Garage jenerasyonunun, yaptıkları müzikte istediklerini bulamadıkları ve yeni birşeylere ihtiyaç duydukları için (yukarıda da belirttiğimiz üzere) metamorfoz geçirmesiyle ortaya çıkan iki farklı türden biri. Diğer tür uzunca bir süre Dubstep ile aynı şey gibi anılan Grime'dir. Ancak biz burada ondan bahsetmeyi düşünmüyoruz. <br />
<br />
Dubstep'in nereden çıktığını açıkladıktan sonra, bu bizim ülkemizde yeni ama yaklaşık 20 yıllık geçmişi olan müziğin temelinde ne olduğuna bakalım. Kimilerine göre Dubstep bir müzik türü değildir. Bana sorarsanız buna kesin bir cevap vermek zor. İçinde jungle, dub, reggae, techno, house vs ihtiva eden bir müzikler bütünlüğü diyebiliriz sanırım. Örneğin;<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/zeRJeIIcD1c?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
Ülkemizde yavaş yavaş tanınmaya başlandığını daha önce söylemiştik. Belki daha sonra bu yazıyı editleyip bu ülkede Dubstep ile uğraşan bazı isimleri buraya ekleyebiliriz. Şimdilik tavsiyem zaman zaman ülkemize gelen, bu işin ağa babalarını dinlemenizden yana. Eğer ilginizi çektiyse Babylon'da bazılarını dinleme şansına sahipsiniz. <br />
<br />
<a href="http://www.facebook.com/events/290323884361819/">http://www.facebook.com/events/290323884361819/</a> detayları bağlantı adresinde bulabilirsiniz.<br />
<br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0